Yazarlar: Rafael Reuveny ve Aseem Prakash, Review of International Studies, 1999.
Çeviren: Atakan İskender, Muharebe Tarihi, 2020.
Okumak üzere olduğunuz makale Rafael Reuveny ve Aseem Prakash tarafından kaleme alınmıştır ve Suat İskender’in katkılarıyla, Atakan İskender tarafından Türkçeye tercüme edilmiştir. Makalenin aslı ilk kez Review of International Studies’in 25. sayısında yayımlanmıştır. Makaledeki değerlendirmelerin tamamı yazarlara aittir; Muharebe Tarihi oluşumunun ve çevirmenin fikir ve görüşlerini hiçbir şekilde yansıtmaz.
Afganistan Savaşı ve Sovyetler Birliği’nin Çöküşü
Özet1
Sovyetler Birliği’nin çöküşü uluslararası ilişkiler, karşılaştırmalı siyaset ve Sovyet politikaları üzerine çalışan bir çok bilim insanını şaşırttı. Sovyetler Birliği’nin çöküşüne dair mevcut açıklamalar Gorbaçov’un reformcu liderliğine ve/ya da sistematik faktörlere atıfta bulunmaktadır. Bu açıklamalar Afganistan’daki savaşın temel etkisine odaklanmıyor. Pek çok bilim insanı savaşları imparatorlukları çöküşe götüren ve rejimleri değiştiren önemli bir faktör olarak gördüğü için bu durum şaşırtıcıdır. Afganistan’daki savaşın Sovyetler Birliği’nin çöküşünde tek başına olmasa da önemli bir faktör olduğunu savunuyoruz. Savaş Sovyet siyasetini dört yönden etkiledi: (1) Algısal etkiler: liderlerin imparatorluğu bir arada tutmak ve yabancı ülkelere müdahale etmek için orduyu kullanmanın etkinliği konusundaki algılarını değiştirdi; (2) Askeri etkiler: savaş Kızıl Ordu’nun itibarını zedeledi, parti ile askeriye arasında bölünme yarattı, Kızıl Ordu’nun yenilmez olmadığını gösterdi, bu Rus kökenli olmayan cumhuriyetleri bağımsızlık için cesaretlendirdi; (3) Meşruiyet üzerindeki etkileri: Rus kökenli olmayanlar savaşı, Rusların savaşmadığı bir Rus savaşı olarak gördüğü için bağımsızlık talebi ortak bir amaç olarak ortaya çıktı; (4) Katılımcılık etkileri: savaş yeni siyasi katılım biçimleri yarattı, glasnost öncesinde basını ve medyayı dönüştürmeye başladı, glasnost sloganlarını ateşledi ve yeni sivil örgütler kurarak komünist partinin hegemonyasını zayıflatan önemli bir savaş gazileri (Afganisti) kitlesi yarattı.
Giriş
İki dünya savaşının yanı sıra Sovyetler Birliği’nin yükselişi ve çöküşü muhtemelen bu yüzyılın en büyük siyasi olaylarıdır. Bu çöküş genellikle sisteme ve/veya liderliğe ilişkin etmenlere atfedilir. Afganistan Savaşı çöküşteki önemli etmenlerden biri olarak vurgulanmamıştır. Sistemik açıklamalar, iç sorunlar (verimsiz merkezi planlama ve etnik sorunlar gibi) ve/veya yapısal sorunlar nedeniyle (Soğuk Savaş ve Sovyetler Birliği ile Batı arasındaki ekonomik açığın artması gibi) dağılmanın kaçınılmaz olduğunu öne sürmektedir.2 Liderlik temelli açıklamalar siyasi liderlerin (özellikle Gorbaçov ve Şevardnadze) ve Sovyet seçkinlerinin rollerini vurgular.3
Yine de sistemik ve liderlik temelli açıklamalar iki farklı soru grubuna yeterince hitap edememektedir. Birincisi, fiziksel ayrılmalar neden 1980’lerin sonuna doğru başladı ve nihayet 1991’de Sovyetler Birliği dağıldı? Sovyet liderleri neden ancak 1980’lerin ortasında mevcut ekonomik ve dış politikaları sürdürmenin imkansız olduğunu kabul ettiler? Sovyet ekonomisi 1980’lerde kötüye gitmiş olmasına rağmen ani bir çöküşün eşiğinde değildi. Dahası, 1970 ve 1980’lerde Sovyetler Birliği ilk kez Amerika Birleşik Devletleri ile denk bir askeri güce ulaşmıştı.4
İkincisi, Sovyet liderleri Rus kökenli olmayanların ayrılıkçı hareketlerine neden müsamaha göstermişlerdi? Neden daha önce Çekoslavakya (1968), Macaristan (1956) ve Doğu Almanya (1953) örneklerinde olduğu gibi Sovyet ordusunu kullanarak bu hareketleri bastırmamışlardı?
Tilly, imparatorlukların çöküşünü büyük iç ve dış savaşlara bağlar. 1986 ile 1992 yılları arasında Sovyetler Birliği’nin geçtiği süreci şöyle gözlemler:
Avrupa’nın daha özgün devrimlerinden biri: bir savaşın etkisi olmaksızın bir imparatorluğun parçalanması ve merkezi yapısının dağılması… Amerika Birleşik Devletleri ile oldukça pahalı bir Soğuk Savaşın ürünü olan Afganistan çıkmazı, daha önce imparatorlukları sona erdiren savaşlara en yakın eşdeğerdedir.5 [italik kısımlar makalenin yazarları tarafından eklenmiştir].
Yine de Tilly, çöküşün etiyolojisini (nedenbilimini) açıklamıyor. Tilly’nin bıraktığı yerden başlıyoruz.
Çoğu bilim insanı tipik olarak Afganistan Savaşı’nı küçük ve Sovyet sisteminin temel kurumları üzerinde minimum etkiye sahip olan kontrol edilebilir bir çatışma olarak görmektedir. Fakat biz bu savaşı Sovyetler Birliği’nin dağılmasında sistemik ve liderlik temelli etmenlerle birlikte en önemli nedenlerden biri olarak görüyoruz. Savaşta tekrar eden hatalar Sovyet liderliğinin, Rus kökenli olmayan ulusları birlik içerisinde tutmak için güç kullanmanın etkinliğine dair görüşlerini değiştirdi (algısal etkiler), ordunun moraline ve meşruiyetine zarar verdi (askeri etkiler), iç uyumu bozdu (meşruiyete ilişkin etkiler) ve glasnost’u hızlandırdı (glasnost etkisi). Bu etkiler aynı anda işledi. Savaş başarısızlıkları askeriyeyi ve reform karşıtı muhafazakar güçleri zayıflattı ve glasnost ve perestroyka sürecini hızlandırdı. Daha önemlisi, bu başarısızlıklar Sovyet ordusunun yenilmez olmadığını gösterdi, dolayısıyla Rus kökenli olmayan cumhuriyetleri, askeri tepkiden korkmadan bağımsızlık talep etme yolunda cesaretlendirdi.
Bu makale üç bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde Sovyetler Birliği’nin çöküşüne dair literatürü kısaca gözden geçiriyoruz. Ardından, Sovyetler Birliği’nin çöküşünde Afganistan Savaşı’nın rolünü özetliyor ve bizim iddiamızı destekleyen kanıtlar sunuyoruz. Son olarak, bu makalenin sonuçlarını açıklıyoruz.
Sovyetler Birliği’nin Çöküşüne Dair Mevcut Açıklamalar
Sistemik açıklamalara göre, 1970’lerin Sovyet sistemi verimsiz merkezi planlama ve devasa bürokrasilerin doğasında bulunan asil temsilci sorunları6 nedeniyle ciddi bir krizle yüz yüzeydi.7 Bu etmenler Sovyetler Birliği ile Batı arasındaki ekonomik ve teknolojik açıkları artırdı. Bu açıkları kapatmak için reformlar gerekliydi. Bu reformlar bir kez başladığında kontrolden çıktı ve Sovyetler Birliği’nin çöküşüne yol açtı.8
Fukuyama; demokrasinin, totaliteryenzime ve kapitalizm ve serbest piyasanın, komünizm ve merkezi planlanlamaya karşı olan doğal üstünlüğünün Sovyetler Birliği’nin çöküşünü kaçınılmaz kıldığını iddia etmektedir.9 Diğer araştırmacılar 1980’lerde Sovyet ekonomisinin büyümesinin neredeyse tamamen durmuş olduğunu ve bu ekonomik zorlukların çöküşe yol açtığını savunmaktadır. Sovyet ekonomisi yükselen şehirli orta sınıfın, tüketim mallarına olan talebini karşılayamadığından onların desteğini kaybetmeye başladı.10 Artan ekonomik ve siyasi reformlar, yozlaşmış merkezi ve bölgesel liderlerin ittifakı tarafından sabote edildi. Perestroyka, dev boyutlu bir sistemik reform, bu engelleri aşmak için başlatıldı. Fakat bu reform, Sovyetler Birliği’nin çöküşüne neden olan bir Frankenstein’a dönüştü.11
Diğer sistemik açıklamalar Soğuk Savaş’ın Sovyetler Birliği’ne dayattığı yüksek bedelleri vurgulamaktadır.12 Örneğin Ikle, “komünizmin güdümündeki Sovyet sisteminin, Sovyet ekonomisini yok ettiğini ve böylece Sovyet imparatorluğunun kendi kendini yok etme sürecini hızlandırdığını” savunmaktadır.13 Diğer bilim insanları, birliği bir arada tutmak için büyük askeri güçlere ihtiyaç duyulmasının, Doğu Avrupa ülkelerine yapılan mali yardımın ve huzursuzluğu frenlemenin maliyetinin ve üçüncü dünya ülkelerine sağlanan finansal yardımların, Sovyetler Birliği’ni aşırı gerdiğini savunmaktadır.14 Son olarak, bazı bilim insanları çöküşü iç etnik gerilimlere bağlamaktadır. Glasnost biraz özgürlüğe izin verdiğinde, ayrılıkçı sesler daha da güçlendi. Ayrılıkçılar Moskova’nın talepleri karşılama girişimlerini zayıflık olarak değerlendirdi ve bu zayıflıktan yararlanmayı seçerek bağımsızlık istediler.15
Liderlik temelli açıklamalar Gorbaçov ve onun ekibinin çöküşteki rolüne yoğunlaşmaktadır.16 Bu argümanın özü, Sovyet sisteminin temelde istikrarlı olduğuna ve Sovyet liderlerinin politikaları olmasaydı, ülkenin daha uzun süre ayakta kalabileceği fikrine dayanmaktadır. Eski ABD Dışişleri Bakanı James Baker’ın belirttiği gibi, “bu dönüşüm o [Gorbaçov] olmasaydı başlamazdı”.17 Bazı liderlik temelli açıklamalar, siyasi liderlerle karşılıklı ilişkileri olan ve önemli politika değişikliklerine katkı sağlayan, rejimden yana siyasi tutumlar için gerekli teorileri üreten siyaset dışı entelektüel seçkinlere de yoğunlaşmaktadır.18 Fakat daha önce öne sürdüğümüz gibi, bu tür açıklamalar iki kritik soruyu ele almadıkları için eksik kalmaktadır. Birincisi, Sovyetler Birliği’nin dağılması neden 1980’lerin sonlarına doğru başladı? İkincisi, Sovyet liderleri neden ancak 1980’lerin ortasında ekonomik ve dış politikalarını sürdürmenin imkansızlığını kabul ettiler?
Afganistan Savaşı ve Sovyet Çöküşü
Büyük savaşlar, kalıcı sosyal değişiklikler üreterek ve gruplar arasındaki politik gücü yeniden dağıtarak iç siyaseti kritik bir şekilde etkiler.19 Mevcut literatür büyük savaşların nasıl yeni devletler yaratabileceğini, ayrıca halihazırdaki devletleri nasıl kırılgan hale getirebileceğini açıklamaktadır.20 Şaşırtıcı bir şekilde, Sovyetler Birliği’nin çöküşüne ilişkin mevcut açıklamalar Afganistan Savaşı’nın etkisini yeterince vurgulamıyor.21
Sovyetler Birliği Aralık 1979’da Afganistan’a müdahale etti. Geriye dönüp bakıldığında, 1979’da Sovyet imparatorluğunun neredeyse on yıl içinde parçalanması bir yana, çökebileceği dahi düşünülemezdi.22 Afganistan Savaş’ı başlangıçta Sovyet liderleri tarafından küçük kapsamlı bir müdahale olarak görünmesine karşın bir milyon Sovyet askerinin dahil olduğu, on binlercesinin hayatını kaybettiği ve yaralandığı on yıllık bir savaşa dönüştü. Resmi Sovyet medyası, 1980’lerin başlarında Afganistan Hükümetinin insani ve barışçıl görevler için Sovyet askeri yardımını talep ettiğini ileri sürdü.23
Gorbaçov, Sovyetler Birliği Komünist Partisi (SBKP) Genel Sekreteri olmadan çok önce, medya sansürüne rağmen çatışma tırmandıkça savaş kayıpları ve engelli askerlerin sorunları hakkında söylentiler ortaya çıkmaya başladı.24 Gorbaçov, Genel Sekreter Çernenko’nun İdeolojik İşlerden Sorumlu Sekreteri olarak, muhtemelen bu müdahaleye yol açan karar süreçlerinde bir katılımcı değildi. 1985’te, Afganistan Savaşı’nın yaklaşık yarısında SBKP Genel Sekreteri oldu. Gorbaçov’un Afganistan Savaşı’na ve sistematik reformlara yönelik politikalarında iki aşama tanımlıyoruz. İlk aşamada (1984 yazından, 1986 yazına kadar) Gorbaçov, seleflerinin Afganistan’daki politikalarını izliyor gibi görünüyordu. Savaşın gidişatını askeri olarak döndürmek maksadıyla, Sovyet savaş çabalarını denetlemesi için en tanınmış generallerden biri olan General Mihail Zaitsev’i seçti.25 Gorbaçov yurtiçinde reform ihtiyacından söz ederken, bu yönde herhangi bir adım atmadı.
1986’yı Afganistan Savaşı’nın dönüm noktası ve dolayısıyla Gorbaçov’un reform gündeminin ikinci aşaması olarak görüyoruz. 1986’da, ABD tarafından sağlanan karadan havaya füzeler, roketler, havan topları ve iletişim teçhizatları ile iyi silahlanmış olan mücahitler Sovyet ordusuyla girdiği birçok çatışmayı kazandı.26 Sovyet konvoylarına düzenlenen başarılı pusuların günlük bir olgu haline gelmesiyle kayıplar ve Sovyet şehirlerinde görülen engelli askerlerin sayısı önemli ölçüde arttı, savaş gazileri (Afganisti)27 giderek Sovyet şehir hayatının bir parçası haline geldi. Pek çok gazi Rus olmayan milletlerden olduğu için Rus kökenli olmayan Sovyet cumhuriyetlerindeki vatandaşların savaşa muhalefeti arttı. Gaziler, varlıkları Afganistan’daki Sovyet müdahalesini küçük çaplı olarak göstermek isteyen yetkililer tarafından çoğu kez kabul edilmediğinden Sovyet liderlerini açıkça ve sertçe eleştirdiler.
1986’nın sonlarına doğru Afganistan Savaş’ı Sovyet iç siyasetini önemli ölçüde etkiledi. Anti-militarizm, Rus kökenli olmayan Sovyet cumhuriyetlerinde güçlendi. Rus olmayanlar için savaş, Moskova yönetimine karşı geliştirdikleri muhalefetlerinin birleştirici bir sembolü haline geldi. Afganistan’dan çekilme kararı, Sovyet askeri zayıflığına işaret etti ve ordunun yenilebilir olduğunu gösterdi. Savaş, 1988’e gelindiğinde Sovyet liderlerinin, parçalanan ülkeyi bir arada tutmak için askeri güç kullanmanın etkinliğine ilişkin algılarını değiştirdi.
Bu savaş aynı zamanda Sovyet ordusunun itibarını da zedeledi. Sovyet ordusu, çeşitli Sovyet cumhuriyetlerini bir arada tutan bir yapıştırıcı olduğundan, ordunun Afganistan’daki yenilgisinin Sovyetler Birliği’nin hayatta kalması üzerinde derin etkileri oldu. Sovyet askerleri tarafından yapılan yolsuzluk, yağma ve talan, ordunun ahlaki meşruiyetini yok etti. Ordudaki etnik bölünme, Rus olmayan, özellikle de Asya bölgelerinden gelen askerler, Afganlarla savaşma konusunda kararsızlık gösterdiğinde, firar ve hatta isyan ettiğinde daha da belirginleşti. Uyuşturucu kullanımı artıyordu ve daha da kötüsü askerler, uyuşturucu, yiyecek ve elektronik eşyalar elde etmek için mücahitlere ekipman satıyorlardı.28
Savaşın etkilerini dört kategoriye ayırıyoruz: (1) Algısal etkiler; (2) Askeri etkiler; (3) Meşruiyete ilişkin etkiler; (4) Glasnost etkileri. Bu kategoriler, Afganistan Savaşı’nın, Sovyet siyaseti ve dolayısıyla Sovyet çöküşüne dair etkisini açıklamada eşit derecede önemli değildir. Algısal ve askeri etkileri en önemli olarak görüyoruz, ardından meşruiyet etkileri ve son olarak da glasnost etkileri geliyor. Algısal ve askeri etkiler, farklı ülkeleri bir arada tutmak için belki de en önemli kurum olan Sovyet ordusunun itibarının zedelenmesine ve Sovyet liderliğinin, Rus olmayan cumhuriyetlerdeki ayrılıkçı hareketleri bastırmak için orduyu konuşlandırmanın etkinliğine ilişkin algısının değişmesine işaret ediyor. Özellikle gaziler, ordunun itibarını sarsmakta kilit bir rol oynadı. Meşruiyet etkileri, ordunun ve ülkenin iç bütünlüğünün zayıflamasını tanımlar. Son olarak, glasnost etkileri, medyayı resmi olmayan savaş hikayelerini bildirmeye cesaretlendirerek ve böylece Sovyet devletinin çeşitli organları arasındaki bölünmeleri genişleterek, savaşın glasnost‘u hızlandırma üzerindeki etkisine atıfta bulunuyor.
Algısal etkiler
Gorbaçov’dan önceki Sovyet liderleri, birlikteki ülkeleri bir arada tutmak için orduyu kullanabileceklerine ve kullanmaları gerektiğine inanıyorlardı. 1983’ün başlarında, Sovyetler Birliği’nin Afganistan’daki askeri müdahalesini savunurken, SBKP’nin Genel Sekreteri Andropov şunu gözlemledi: “Özbekistan, Tacikistan ve Kırgızistan Sovyet Cumhuriyetlerindeki asi hanlıkları bastırmak neredeyse tüm Kızıl Ordu’nun on beş yılını aldı”.29 Afganistan Savaşı, Sovyet liderliğinin çeşitli ülkeleri askeri güç kullanarak bir arada tutmanın etkinliğine ilişkin algısını değiştirdi.
1979’dan 1986’ya kadar savaş, Sovyet medyası ve liderliği tarafından “uluslararası bir görev” ve “iyi komşuluk” olarak resmedildi.30 Resmi olarak Afganistan’da savaş yoktu. Şubat 1986, savaşın resmi tasvirinde bir dönüm noktasıdır. Gorbaçov, SBKP’nin Yirmi Yedinci Kongresi’ne hitaben yaptığı konuşmada, Afganistan Savaşı’nı “kanayan bir yara” olarak nitelendirdi.31 Daha sonra aynı yıl Şevardnadze, Sovyetler Birliği’nin Afganistan’a müdahalesini “günah” olarak nitelendirdi.32 Savaşın tüm yönleri ortaya çıkmaya başladıkça, Sovyet siyasi liderleri kendilerini Afganistan’a müdahale etme kararından uzak tutmaya başladı. Orduyu ve “önceki rejimin yaşlı liderliğini” günah keçisi ilan etmeye çalıştılar.33 Ocak 1988’de Şevardnadze, Pravda‘ya şunları söyledi: “Bu mirası kendimiz için seçmediğimiz halde [ama] olduğu gibi kabul ederek, bundan sonra onunla nasıl başa çıkacağımız konusunda da kararlar almak zorundayız”.34
Ekim 1989’da Yüksek Sovyet’e yaptığı bir konuşmada Şevardnadze, Sovyet birlikleri Afganistan’a gittiğinde Gorbaçov ve kendisinin “birlikte olduklarını” ve “bunu radyo ve gazete haberlerinden öğrendiklerini” savundu.35 Halk Temsilcileri Kongresi, Aralık 1989’da önemli bir hamleyle, hem Afganistan’a müdahaleyi hem de bu kararı veren liderleri kınadı. Ocak 1990’da Şevardnadze, en açık şekilde Afganistan’dan çekilmeyi (ve askeri güç kullanmanın yanlışlığını açığa çıkararak) perestroyka‘nın hedeflerine bağladı. “Ülkemizin Afgan savaşındaki baskıcı manevi ve maddi yükten kurtarılması, perestroyka‘nın en büyük uluslararası başarılarından biridir” dedi.36 1992’de verdiği bir röportajda, Sovyet reformlarının başlamasını en açık şekilde Afganistan Savaşı’na bağladı: Afganistan’dan ayrılma kararı [13 Kasım 1986’da alındı] ilk ve en zor adımdı… diğer her şey bundan kaynaklandı37 [italik kısım makalenin yazarları tarafından eklenmiştir].
Sovyet devleti, maddi ve insani bedelleri ne olursa olsun, ayrılıkçı hareketleri her zaman acımasızca bastırmıştı. Afganistan Savaşı’ndan önce, Rus olmayan Sovyet cumhuriyetlerindeki ayrılık yanlısı liderler, Sovyet liderliğinin orduyu onları ezmek için kullanma iradesine ve yeteneğine sahip olarak algıladılar.38 Afganistan Savaşı bu algıyı değiştirdi. Önderliğin hem iradesi hem de yeteneği bir kuşku altında olduğundan, Rus olmayan hareketler açıkça ayrılığı telkin etmeye cesaretlendi. Temmuz 1988’de Bennigsen şunları gözlemledi:
“Sovyet gücünün yenilmez olmadığı ve direnişin mümkün olduğu gösterilecekti. Orta Asya için Afganlar nedir? Küçük, vahşi ve fakir bir ülke. Öyleyse Afganlar, Sovyetler Birliği’ni askeri ve siyasi bir yenilgiye uğratabilirse, bu her şeyi mümkün kılar. Ve Orta Asya’daki herkes bunu biliyor. Bence Sovyet Rusya’da da bunu biliyorlar.”39
Ve gerçekten de Şubat 1989’da Afganistan’dan çekildikten birkaç hafta sonra Litvanya demokratik hareketi Sajudis, amacının Moskova’dan tam bağımsızlık olduğunu ilan etti.
Afganistan Savaşı, Sovyet ordusu içindeki etnik huzursuzluğu da artırdı. 1980’lerin başlarında bile Orta Asya askerlerinin güvenilirliği sorgulandı ve Afganistan’daki aktif muharebe görevlerinden sık sık çıkarıldılar.40 Generaller, savaş görevlerinde bulunduklarında onların Afgan sivillere karşı yumuşak davrandıklarını algılamaktaydı. Örneğin, 12 Eylül 1985’te bir Afgan sivilin infazının ardından, Afganistan’ın kuzeyindeki Kunduz şehri yakınlarındaki Dasht-I Abdan üssünde etnik bir isyan çıktı. Orta Asya birlikleri Ruslara ateş açtı ve her iki taraftan “yaklaşık 450 kişi… [ve] 500 askeri araç tamamen imha edildi”.41
Dahası, Sovyet ordusu gönüllülük esasına dayanan bir ordu değildi ve ordunun bel kemiğini zorunlu askerlik kapsamında silah altına alınanlar oluşturuyordu. Askerlikten kaçış Sovyetler Birliği’nde ciddi bir suç olsa da, savaştan esinlenen anti-militarizm ve zorunlu askerliğe karşı direniş, Rusya dışındaki cumhuriyetler arasında yaygın hale geldi. Örneğin Özbek parti başkanı Usmanhocayev, 1987 yılında gazetecilere verdiği demeçte, Özbekistan’da yüzlerce Komsomol üyesinin askerlikten kaçmaktan yargılandığını söyledi.42 Aralık 1987’de, Merkez Tacik Komitesi’ne hitap eden yerel KGB Şefi Petkel, radikal Tacik Müslümanları, Afganistan’daki düşmanın ajanları olarak etiketledi ve onları askerlikten kaçmanın ana nedeni olarak tanımladı.43
Başka anti-militarizm olayları da rapor edildi. Litvanya’da birçok kişi 1989 sonbaharında yapılan askere alım emrini reddetti;44 Gürcistan’da 1989 askere alım emri kitlesel protestolarla sonuçlandı;45 ve Letonya’da gruplar düzenli olarak askeri üslerin dışında protestolar düzenlediler. Üzerinde “SSCB silahlı kuvvetleri işgal kuvvetleridir” ve “İşgalciler Letonya’dan Defolun” gibi sloganlar yazan posterler taşınıyordu.46
Özetlemek gerekirse, Afganistan Savaşı, Sovyet liderlerinin Rus olmayan ayrılıkçı hareketleri bastırmak için askeri güç kullanmanın etkinliğine ilişkin algılarını değiştirdi. Ordu içindeki etnik çekişmeyi, özellikle de Asya kökenli vatandaşların, Afganistan’daki etnik akrabalarını bastırmak için kullanılmalarına karşı duydukları kızgınlığı tırmandırdı. Sonuç olarak, Sovyet liderleri ordularının artık ayrılıkçı hareketleri bastırmak için güvenilir olduğunu düşünmüyorlardı.
Askeri etkiler
Sovyetler Birliği’nde güvenlik güçleri, özellikle ordu, iç siyasette kilit oyunculardı. 2. Dünya Savaşı’ndaki kahramanca rolünden dolayı Sovyet ordusu seçkin bir kurumdu. Farklı milletlerden askerler barındıran, Sovyet toplumunun küçük bir evreniydi. Ordu, ideolojik olarak yüklü bir toplumda kilit bir işlev olan komünizmin ana savunucusu olarak görülüyordu. En önemlisi, farklı etnik grupları bir arada tutan yapıştırıcıydı çünkü yenilmez olarak algılanmaktaydı. Bu nedenle ordunun Afganistan’daki kötü performansı askerler, generaller, parti kadroları ve sıradan vatandaşlar için şok ediciydi. Ordu, perestroyka karşıtı kampın önemli bir ayağı olduğu için Afganistan’daki gelişmeler reform karşıtlarını zayıflattı, perestroyka’yı hızlandırdı ve sistemin çöküşünü kolaylaştırdı.
Perestroyka ve glasnost‘un ana odak noktası Sovyet toplumunun militarizmden arındırılması olduğundan savaş, askeriyeye karşı bir odak noktası olarak ortaya çıktı. Sovyet ordusunun Afganistan’daki zayıf performansı ve çok sayıdaki Sovyet zayiatı, ordunun rolünü değiştirme taleplerini artırdı. Bu tür baskılara yanıt veren bazı generaller, kolektif suçluluğun bir bölümünü gönülsüzce kabul ettiler. Örneğin, 1988’in ortalarında Tümgeneral Tsagolov, “kendi illüzyonlarımızın kurbanı olduk” diyerek bu durumu ifade etti.47 Mart 1989’da Yüksek Sovyet seçimleri ordunun azalan nüfuzunu gösterdi; bazı yüksek rütbeli subaylar seçilmezken, onları radikal şekilde eleştirenler seçildiler. Almanya’daki Sovyet kuvvetlerinin başkomutanını mağlup eden militarizm karşıtı Victor Podziruk, bu konudaki meşhur bir örnektir.48
1989 yılının sonlarında Halk Temsilcileri Kongresi, Afganistan Savaşı’nın nedenlerini ve sonuçlarını araştırmak için bir komisyon kurdu. Böylece, kutsal ordu kurumunun başarımı artık sivil bir organ tarafından değerlendirilecekti.49 Eleştiriler karşısında sarsılan generaller de bu tartışmaya katıldı. Bu durum emsalsizdi çünkü geçmişte ordu nadiren politikalarını ve eylemlerini meşrulaştırma ihtiyacı duymuştu. Generaller, savaşın kendilerini küçük düşürmek için bahane olarak kullanılmasından şikayet ettiler. Bir savaş gazisi ve ardından İçişleri Bakanı Yardımcısı olan General Gromov, şunları gözlemledi:
“Şu anda merkezi basında, Ogonek dergisinde, haftalık Sobesednik‘te, Komsomolskaya Pravda‘da ve ‘Vzglyad’ programında yer alan bir dizi makale, genel olarak Ordu ile toplum arasında bir boşluk yaratmaya çalışıyor. Acı noktaların en acı olanı -Afganistan’daki savaş- bu amaçla seçilmiştir [italik kısımlar alıntının aslında mevcuttur].”50
Benzer şekilde Kara Kuvvetleri Başkomutanı ve Savunma Bakan Yardımcısı General Varenikov ve Askeri Tarih Enstitüsü Başkanı Albay General Volkogonov da, ordunun Afganistan’daki müdahaleye karşı çıktığını iddia etti.51 General Gareyev, Sovyet Ordusu’nu savunurken şunları öne sürdü:
“1989-90 yıllarında Afganistan’da yaşadığım deneyime göre (kuvvetlerimizin geri çekilmesinden sonra), baş askeri danışmanın raporlarının, uygun şekilde kesilmiş bilgilerle ve diğer departmanlardan sağlanan raporlarla tatmin olmayı tercih eden üst düzey siyasi liderlerin masasına neredeyse hiç ulaşmadığını söyleyebilirim… Siyasi liderlik, sorumluluklarını başkalarına yıkmak yerine; kendilerini, kendi eylemlerinden sorumlu tutacak cesarete sahip olmalıdır.”52
Bu gelişmeler orduyu olumsuz etkiledi. 1989’un sonlarında, Sovyet Savunma Bakanlığı tarafından yapılan bir anket, ordudaki subaylar arasında kriz benzeri bir ortam ve mutsuzluk olduğunu bildirdi.53 Daha önemlisi, bu haber sivil gazetelere sızdırıldıkça, kamuoyu ordunun iç zayıflığı hakkında bilgi sahibi oldu ve böylece halkın, ordunun zayıflığına dair algısı güçlendi. Afganistan Savaşı ordu için çok çetin geçti. Askerler için yaşam koşulları kötüydü. Askerler, alışılmadık ve düşman bir coğrafyada gerilla savaşına karıştı. Mücahitleri destekleyen Afgan sivillerle sürekli sürtüşmeler yaşadılar. Sonunda, bu koşullar askerlerde amaçlarının bulunmadığına dair oluşan kaygıları arttırdı. Bazı askerler şunları gözlemledi:
“Yaygın yolsuzluk, uyuşturucu ve mal ticareti için ordu teçhizatı kaçakçılığına izin verildi. Ve Afgan halkını yağmalamak, savaşçı olmayanları öldürmek, köylere yönelik cezalandırıcı saldırıların yanı sıra savaş esirlerine işkenceye de çoğu zaman izin verildi ve hatta bunlar subaylar tarafından teşvik edildi.”54
Ve 1989’da basında çıkan tipik bir itirafta bir asker şunları aktardı:
“Hatırlamaktan utandığımız şeyler vardı… Afganistan Savaşı hakkında dürüst olmayan bir kitap yazarsak, çocuklarımızın belki başka bir yerde savaşmak isteyeceklerini düşünmekten korkuyorum. Biz Afgan savaş gazileri kimiz? Enternasyonalistler mi yoksa başkasının hayatını mahveden insanlar mı?”55
Ordu özellikle kadınlara ve çocuklara karşı acımasızdı. 1987’de Helsinki Watch Reports, “Rusların sistematik olarak bütün evlere girdiklerini, kadınlar ve çocuklar da dahil olmak üzere sakinleri sık sık başlarından vurarak infaz ettiklerini” bildirdi.56 Afgan sivillere yönelik yağma ve acımasız muameleye ilişkin bu tür haberlerle ordu, Sovyet vatandaşları arasında yüksek ahlaki konumunu kaybetmeye başladı. Başka bir asker şunları gözlemledi:
“Afganistan’da kendi zulmümüz tarafından vurulduk. Masum köylüleri idam ettik. Birimiz öldürülür ya da yaralanırsa intikam için kadınları, çocukları ve yaşlıları öldürürdük. Her şeyi öldürdük, hayvanları bile.”57
Bazı askerler Afganistan’daki rollerini 2. Dünya Savaşı’ndaki Nazi ordusunun rolüyle karşılaştırdı. 1990’da Moscow News‘e röportaj veren bir asker şunları söyledi:
“Büyük Vatanseverlik Savaşı’na katılanlarla aynı olduğumuz varsayılıyordu ama onlar anavatanlarını savundular, biz ne yaptık? Almanların rolünü oynadık.”58
Diğer bütün savaşlar gibi, Afganistan Savaşı da ardında sakat ve yaralanmış askerler bıraktı ve bu askerler daha sonra eve dönmek zorunda kaldı. Pek çok gazi, toplumun yeniden örgütlenmesine aktif olarak katılma arzusuyla bu savaştan döndü.59 1980’lerin ortalarında, Sovyetler Birliği’nde zaten yaklaşık bir milyon gazi vardı ve “kendi başlarına yeni bir sosyal güç” olarak ortaya çıktılar.60
Savaşın ilk yıllarında, Afganistan’daki Sovyet müdahalesini kısıtlı göstermek isteyen Sovyet liderliği, gazilerin varlığını kabul etmedi. Resmi medya da onları görmezden geldi. Afganistan gazileri çoğu zaman iş bulamıyordu. Daha da kötüsü, askeri yetkililer onlara barınma ve tıbbi bakım alma konusunda çok az yardım sağladı. Birçok Sovyet vatandaşı da kendileriyle ilgili karışık duygulara sahipti; Afganistan gazileri ülke için savaşmış olsa da halk nezdinde bilinmeyen bir savaşa girmiş ve Afgan sivillere zulmetmişti. Daha önce belirttiğimiz gibi, bazı Asya cumhuriyetlerinin (özellikle Tacikistan ve Özbekistan) Afganlarla etnik ve dini bağları vardı.
Afganistan gazileri ihanete uğramış hissetti. Birçoğu, onları savaşa gönderen ve varlıklarını görmezden gelen paragözlerle ve “yağmacılarla” savaşmaya kararlı kanun dışı gruplar halinde örgütlendi.61 1980’lerin sonunda, bazı Afganistan gazileri kendilerini politik olarak örgütlemeye başlamıştı. Haziran 1988’de aylarca lobicilik yaptıktan sonra, hayatlarını kaybetmiş silah arkadaşlarını anmak için Moskova Parkı’na küçük bir anıt dikmeyi başardılar. Bu tür anıtlar daha sonra başka şehirlerde de inşa edildi.62 Savaş esirleri konusunda mücahitlerle doğrudan müzakere amacıyla 1989 Halk Temsilcileri Kongresi’nde lobi yapmak için, bazı Afganistan gazileri ‘Sovyet Savaş Esirlerinin Kurtuluş Komitesi’ni kurdu.63 Komünist Parti, 1989’da Afganistan gazilerinin siyasi gücünü etkisiz hale getirmek ve yeni dönen savaş gazilerinin kalbini kazanmak için partinin gençlik örgütü Komsomols‘un rehberliğinde resmi ekipler kurdu. Buna cevap olarak Afganistan gazileri, görev anlamına gelen Dolg organizasyonunu kurdu.64 Böylelikle, esas olarak Afganistan gazilerinin inisiyatifiyle ortaya çıkan parti dışı siyasi örgütlerin hem Afganistan gazilerinin hakları hem de sosyal hedefler için mücadele ettiğini görüyoruz.
Afganistan gazilerinin acıları filmlerde de işlendi. Ocak 1989’da, “We Paid Our Dues” [çevirmenin notu: filmin güncel İngilizce çevirisi ‘All Costs Paid’dir, Rusça asıl ismi ‘За всё заплачено-Za Vsyo Zaplacheno’ olan film ‘Hepsini Ödemiş Olmak İçin’ şeklinde tercüme edilebilir] adlı bir film ülke çapında televizyonda gösterildi. Bu filmde, bir grup Afganistan gazisi yolsuzluğa ve suça karşı koymak için evine döner. Komünist partinin yardımı veya başka herhangi bir resmi destek olmaksızın örgütlenirler ve sosyal sorunlarla başarılı bir şekilde mücadele ederler.65 Benzer şekilde, Vladimir Vysotsky’nin ‘On ne vernylcya iz Boya’ ve ‘Synovya ukhodyat v Boy’ [‘Savaştan geri dönmedi’ ve ‘Oğullar savaşa gidiyor’] gibi şarkıları da resmi makamlardan tepki gördü.
Son olarak, Afganistan gazileri savaşı doğrudan tecrübe ettiğinden, askeri aygıtın itibarını sarsmakta önemli bir rol oynadılar. Afganistan gazileri, Moskova’ya karşı düşmanca duygular da taşıdıkları için Rus olmayan ayrılıkçı hareketler tarafından organize edilen, resmi olmayan milislere dahil edildi.66
Özetlemek gerekirse: Afganistan Savaşı, Sovyet toplumunun sivilleştirilmesi için uygun koşullar yarattı. Ordunun SBKP ve vatandaşlarla olan ilişkisinde bir bölünme yarattı. Afganistan’da Sovyet askerlerinin işlediği suçlar, ezilenleri koruyan ahlaki bir kurum olarak ordunun meşruiyetini baltaladı. Sonunda savaş, zulüm ve yenilgi hesaplarıyla eve dönen büyük bir Afganistan gazisi kitlesi yarattı. Ayrıca SBKP’nin meşruiyetine meydan okuyan parti dışı örgütler kuruldu.
Meşruiyet üzerindeki etkileri
Sovyetler Birliği, çeşitli milletleri ve dinleri kapsayan son derece heterojen bir ülkeydi. Bu grupların çoğunun birbirleriyle ve Moskova/St. Petersburg ile mücadeleyle geçen bir tarihleri vardı. Sovyet sisteminin ırksal yaklaşımları olmadığı varsayılsa da gerçek öyle değildi. Rus olmayan Asyalı ve aynı zamanda Avrupalı azınlıklar, Rusların sistemi “ele geçirmesine” kızgındı. Afganistan Savaşı, Rus olmayan Sovyet cumhuriyetleri tarafından, Rus olmayan askerler tarafından yürütülen bir Rus savaşı olarak algılandığından, bu tür kızgınlıkları daha da tırmandırdı. Dahası, Rusya’nın Afganistan’a yönelik baskısı ile Rus olmayan Sovyet cumhuriyetleri arasındaki benzerlikleri fark ettiler. Bu nedenle savaş, Sovyet sisteminin meşruiyetini ciddi şekilde aşındırdı ve Rus olmayan cumhuriyetlerin ayrılmasını teşvik etti. Hem seçkinleri hem de kitleleri yabancılaştırdı ve ayrılıkçı hareketlere, Rus egemenliğine karşı ortak bir mücadele gayesi verdi.
Afganistan üç ana etnik gruptan oluşur: Peştunlar, Tacikler ve Özbekler. Tacikler ve Özbekler, Sovyetler Birliği’nde de yaşadığından, Asya’daki Sovyet cumhuriyetlerinde aynı etnik kökene sahip insanlara karşı savaşma konusunda önemli bir huzursuzluk vardı. Dahası, savaş bu cumhuriyetler tarafından Orta Asyalıların diğer Orta Asyalılara karşı yürüttüğü bir Rus savaşı olarak algılandı; “Oğullarımız ne olduğu belirsiz bir amaç uğruna ölüyor.”67 Tacikistan’da mollalar, Sovyetler Birliği’nin Afganları kafirlere dönüştürmeye çalıştığını iddia ederek savaşa alenen karşı çıktılar.68
Halkın savaşa muhalefeti arttıkça, yerel Orta Asya parti kadroları da bundan etkilenmeye başladı. Bu gelişme Moskova’yı alarma geçirdi ve geniş çaplı siyasi tasfiyelerle sonuçlandı. Resmi medya, bu tasfiyelerin perestroyka ve yolsuzluğa karşı yürütülen kampanyaları yansıttığını iddia etse de, yerel halk bunları sık sık Moskova’nın yerel parti liderliğine karşı güvensizliğine dair işaretler olarak yorumladı. Etnik Ruslar genellikle bu pozisyonlara yeni atananlar olduğu için bu algı güçlendi. Sonuç olarak Orta Asya cumhuriyetlerinin yabancılaşması hızlandı, isyanlara ve iç karışıklıklara neden oldu.
1986’da Kazakistan’ın başkenti Alma Ata’da bir Kazak olan Birinci Sekreter Kunaev’in bir Rus olan Kolbin ile değiştirilmesini protesto eden bir isyan çıktı.69 Asya cumhuriyetleri ile Moskova arasında büyüyen bir bölünmeyi düşündüren birçok başka olay da vardı. Örneğin 1982’de Tacikistan’da şiddete ve tutuklamalara yol açan savaş karşıtı gösteriler yapıldı. 1985 yılının Mayıs ayında Ermenistan’da savaş karşıtı gösteriler yapıldı. Ve Haziran 1985’te Astrahan’da şiddetli savaş karşıtı gösteriler düzenlendi.70
Savaş, Avrupa’daki Sovyet cumhuriyetlerini de etkiledi. Baltıklarda savaş karşıtı protestolar 1982 gibi erken bir tarihte başladı. Afganistan’da öldürülen Baltık askerlerinin cenazeleri sırasında Rus karşıtı gösterileri haber yapan Litvanya yeraltı dergisi Ausra şunları kaydetti: “baskı altındaki Ukraynalılar, Estonyalılar, Letonyalılar ve Litvanyalılar Rus subaylarının acımasız emirlerine itaat etmeye ‘zorlanıyorlardı’ ve hem kendi hem de Afgan kanlarını döküyorlardı”.71
Ukrayna Katolik Kilisesi 1985 yılı güncesinde savaşı adaletsiz olarak tasvir etti. Savaş karşıtı fikirler o kadar belirgindi ki, 1985’te Katolik aktivistler Savunma Bakanı’na yazdıkları bir mektupta “Ukraynalılar savaşmak istemiyorlar ve bu adaletsiz savaşı da istemiyorlar” şeklinde bildiride bulundular.72 1980’lerin sonlarında, Avrupa’daki Sovyet cumhuriyetleri, askerlik görevlilerinin hizmet yerine karar verebilmek için Sovyet Savunma Bakanlığı’nı zorlamaya başlamıştı. Afganistan’da hizmete gönderilmek yerine, askerlerinin kendi cumhuriyetlerinde hizmet etmelerini talep ettiler.73
Özetlemek gerekirse: Afganistan Savaşı, Rus olmayan cumhuriyetler ile Sovyet devleti arasındaki bölünmeleri tırmandırdı. Ayrılıkçı hareketler için ortak bir hareket sancağı sağladı ve birçok savaş karşıtı gösteriye yol açtı. Sonuç olarak, Rus olmayan milletlerin gözünde Sovyet sisteminin meşruiyetini ciddi şekilde aşındırdı.
Glasnost Etkileri
Afganistan Savaşı’nın etkisi o kadar yıkıcıydı ki, resmi raporların aksine bilgiler içeren savaş raporları sansürlenemedi. Daha önemlisi, şaşırtıcı olmasa da, resmi medya da savaş haberlerinde bağımsızlık işaretleri göstermeye başladı ve böylece kendisini resmi hikayeler için bir çıkış noktası olmaktan çıkarıp bir kamuoyu barometresine dönüştürdü. Popüler algıların aksine, glasnost‘un Sovyetler Birliği’nde nispeten özgür bir basının ortaya çıkışına işaret etmediğini görüyoruz; glasnost yalnızca daha önce başlatılan süreçleri hızlandırdı. Ve Afganistan Savaşı, glasnost tarafından serbest bırakılan güçlere yeni bir dinçlik kattı.
Sovyetler Birliği’nde medyanın dönüşümünde dört aşama tespit ediyoruz. Birinci aşamada (1979–80), merkezi rejim medyayı güçlü bir şekilde sansürledi. Bu dönemde medya, Afganistan Savaşı’nın, Afgan silahlı kuvvetleri tarafından yürütüldüğünü ve Sovyet ordusunun onları sadece arkadan desteklediğini ileri sürdü. Operasyonda öldürülen Sovyet askerleri, işaretsiz tabutlarda eve getirildi.74
İkinci aşamada (1981-1985 ortası), medya ordunun gerçekte savaşa karıştığını anlatmaya başladı. Örneğin, 1981’de Komsomol’skaya Pravda (gençlik gazetesi), ordunun gerçekten tam ölçekli bir savaşta yer aldığını ima eden bir haber yayınladı. Rapor, bir Afgan köyüne yiyecek teslim eden bir Sovyet tankının nasıl çukura düştüğünü anlatırken, “Afganistan’da görev yapmanın zor olduğunu” ifade ediyordu.75 Dahası, resmi parti çizgisine karşı çıkan (Afganistan’da bir savaş olmadığını savunan) savaşla ilgili anlatıların, 1983 gibi erken bir tarihte, ordu gazetelerinde, örneğin Krasnaya Zvezda‘da yer almaya başladığını görüyoruz.76
Bu savaş raporları, Afganistan’daki resmi politikayı açıkça eleştirmese de, ordu birliklerinin rutin olarak pusuya düşürüldüğüne dair (resmi açıklamaların aksine) kasvetli bir tablo ortaya koydu. 1984 yılı, yaralı Afganistan gazilerinin durumu hakkındaki anlatıların yayılmaya başladığı tarihtir. Dahası, bazı parti yetkililerinin isteksizce bu savaşın iç yankılarını kabul ettiklerine dair basında çıkan haberlere rastlıyoruz. Örneğin 13 Mart 1984’te Ukrayna Komünist Partisi Birinci Sekreteri Victor Boiko, Komsomol’skaya Pravda‘ya verdiği bir röportajda, savaş gazilerine kötü muamelenin ahlaki sonuçlarının altını çizdi.
Afganistan krizi şiddetlendikçe, önemli parti gazeteleri bile savaşla ilgili hikayeler ve makaleler yayınlamaya başladı. Örneğin, 14 Şubat 1985’te (Gorbaçov iktidara gelmeden önce) Pravda, Afganistan müdahalesinin uluslararası sosyalizmi savunmak olduğu şeklindeki Parti çizgisinden şaşırtıcı bir değişiklikle, savaşı Sovyetler Birliği’nin güney sınırının savunması olarak meşrulaştırdı. Bu durum her kelimenin sözde ideolojik saflık açısından incelendiği Sovyetler Birliği gibi totaliter bir rejimde parti çizgisinden şaşırtıcı bir sapmaydı.
Üçüncü aşama (1985-89 ortası) glasnost tarafından müjdelendi.77 1985’in sonlarından başlayarak, Afganistan Savaşı’na karşı gazetelere gönderilen bir haber ve mektup seliyle karşılaşıyoruz. Örneğin 1987 yazında Ogonek’in savaş muhabiri Borovik, Sovyet ordusundaki kasvet ve savaş yorgunluğunu anlatan üç makalelik bir dizi yayınladı.78 Ve Kasım 1987’de Pravda, okuyucularının parti seçkinlerinin çocuklarının, zorunlu askerlikten kaçmasından şikayet eden mektuplarını yayınladı.79
Bu dönüşümün son aşaması (1989 sonrası), Sovyetler Birliği’nin Afganistan’dan çekilmesi dönemini kapsıyor. 1989’da ve 1990’ların başında basın rutin olarak generallerin, ordunun aksi yöndeki tavsiyesine rağmen politikacıları savaşa katılmakla suçladıkları röportajlar yaptı. Aslında, Afganistan Savaşı’nın glasnost‘u ateşlemesiyle birlikte medya, kamu yararına bir bekçi köpeği, bir kamuoyu barometresi ve daha da önemlisi, şimdiye kadarki çeşitli organların birleşik durumu arasında bir çekişme alanı olarak bağımsız bir rol oynamaya başladı.
Özetlemek gerekirse: Afganistan Savaşı, glasnost ve perestroyka taraftarlarına, vatandaşlar ile Sovyet devletinin ve ayrıca devletin çeşitli organlarının birbirleriyle ilişkisini yeniden tanımlamak için kilit bir fırsat sağladı. Afganistan üzerine bir belgesel olan ‘Pain‘i [Acı] yöneten Sergei Lukyanchikov’un dediği gibi: ”Savaş, psikolojimizi değiştirdi. Perestroyka‘ya yardımcı oldu.”80
Sonuç
Sovyet imparatorluğunun dağılması, Doğu Avrupa’nın Sovyet bloğundan ayrıldığı 1980’lerin sonlarına doğru başladı. Soğuk Savaş 1989’da sona erdi ve 1991’de Sovyetler Birliği dağıldı. Böylesi bir büyük gücün çöküşü özellikle zamanlaması, büyüklüğü ve hızı açısından beklenmedikti. Mevcut açıklamalar, bu çöküşü liderliğe ve/veya sistemik faktörlere bağlamaktadır. Bu çöküş sürecinde Afganistan Savaşı’nın etkileri, tamamen göz ardı edilmese de, yeterince vurgulanmadı. Bu çalışmada Afganistan Savaşı’nın Sovyetler Birliği’nin parçalanmasına yol açan önemli bir etmen olduğunu tartıştık. Dahası, bu makalenin girişinde ortaya konulan iki soruya cevap vermek gerekirse -çöküş neden yalnızca 1980’lerin sonlarına doğru gerçekleşti ve Sovyet liderleri neden ayrılıkçı hareketleri bastırmak için orduyu kullanmadı- Afganistan Savaşı’nın Sovyet siyasetine etkisine dair daha iyi bir değerlendirme gerekiyor.
Afganistan Savaşı’nın Sovyetler Birliği’nin çöküşünde kritik olması, büyük savaşları imparatorlukların çöküşünde kilit faktörler olarak vurgulayan teorilerle oldukça örtüşüyor. Büyük güçler arasındaki büyük savaşlar, güçlü grupları zayıflatarak ve daha zayıf grupları ön plana çıkararak, çatışma halindeki partilerin iç siyasetine yeniden yön verir. Şimdiye kadar daha az güçlü olan gruplar daha iddialı hale geldikçe, yerel sosyopolitik denge bozulur ve çoğu kez geri döndürülemez biçimde imparatorlukların çöküşüne yol açar. Ancak, büyük güçlerin nükleer silaha sahip olduğu bir dünyada bu kadar büyük savaşlar olabilir mi? Aksi takdirde, büyük savaşlar artık imparatorlukların çöküşünün temel nedeni olmayacak mı? Veya, büyük savaşları, katılımcı aktörlerin özellikleri veya savaşın kapsamı açısından değil, iç siyasete etkileri açısından yeniden tanımlamalı mıyız?81 Afganistan Savaşı, büyük güçlerin doğrudan ve geniş çaplı çatışmasını içeren büyük bir savaş olarak sınıflandırılmasa da, Sovyet iç politikasını etkileyişi açısından kesinlikle büyük bir savaştı. Bu nedenle, Afganistan Savaşı’nın Sovyetler Birliği’nin çöküşündeki önemli etkisini, imparatorlukların çöküşünde büyük savaşların rolünü vurgulayan teorilere bir istisna olarak değil, sadece gözden kaçan bir durum olarak yorumluyoruz.
Açıkça, makalemiz birkaç zor soruyu gündeme getiriyor. Örneğin, rejim değişikliğini zorlamak için büyük bir savaş gerekli ve/veya yeterli bir koşul mudur? Afganistan Savaşı olmasa Sovyetler Birliği çöker miydi? Sovyetler Birliği’nin çöküşünde sistemik başarısızlıkların, liderlik temelli faktörlerin ve Afganistan Savaşı’nın katkısına nasıl öncelik vereceğiz? Bu çöküşü açıklamak için gerekli ve/veya yeterli koşulları belirleyebilir miyiz?
Sistemik faktörler, Sovyet sisteminin çöküşünde olmasa da, bozulmasında şüphesiz önemliydi. Sovyet ekonomisi sağlam olsaydı, Afganistan Savaşı’nın Sovyet siyaseti üzerinde yalnızca küçük bir etkisi olacağı öne sürülebilir. Güçlü bir Sovyet ekonomisi, Rus olmayan azınlıkların maddi ihtiyaçlarını karşılayacak ve onları zorlu yaşam koşullarına karşı daha az duyarlı hale getirecekti. Sonuç olarak sistem, ihtilafları azaltmak için orduya ve güvenlik güçlerine daha az bel bağlayabilirdi. Dolayısıyla, Sovyet ordusunun Afganistan’daki başarısızlıkları nedeniyle itibarını kaybetmesi, Sovyet rejiminin istikrarı açısından daha az olumsuz etki yaratırdı.
Benzer şekilde Gorbaçov ve Şevardnadze’nin rolü Sovyetler Birliği’nin çöküşünde önemliydi. Savaş, onların ve diğer Sovyet liderlerinin ayrılıkçı hareketleri bastırmak için orduyu kullanmanın etkinliği hakkındaki algılarını değiştirdi. Başka bir liderler grubunun, bu savaşın Sovyet rejiminin farklı ülkelerini bir arada tutma yeteneği üzerindeki etkisini farklı şekilde yorumlamış olabileceği düşünülebilir.82 Yine, Afganistan Savaşı’nın etkisinin belirli bir dizi lider bağlamında anlaşılması gerekiyor. “Ya olsaydı” senaryoları çok ilginç olsa da sınanmaları zordur.
Son olarak, özellikle bazı Amerikalı yorumcuların inandığı gibi, Soğuk Savaş’ın kendisi Sovyetler Birliği’nin çöküşüne yol açan büyük bir savaş olarak görülmeli mi? Bize göre: hayır. Soğuk Savaş’ı pek çok yönden, SSCB’nin bütünlüğünü tehdit etmekten çok, sorun yaratan kronik bir mesele olarak görmek muhtemelen daha yerindedir. Hiç şüphe yok ki, sürekli devam eden silahlanma yarışı Sovyet sistemine bir maliyet getirdi. Hatta bazıları, SSCB’yi önce müzakere masasına oturmaya zorlayan ve ardından nihayetinde parçalanmasına yol açan reformları düşünmeye iten durumun, 1980’lerde yükselen silahlanma maliyetlerinden kaynaklanan korku olduğunu iddia edebilir. Ancak Soğuk Savaş’ın maliyetli olduğunu ortaya koymak ile silahlanma maliyetlerindeki artışla, Sovyetler Birliği’nin çöküşü arasında kesin bir ampirik ilişkinin varlığını göstermek tamamen bambaşka hususlardır. Bu, 40 yıllık askeri çevreleme politikasını meşrulaştırmayı kolaylaştırabilir. Ama mutlaka iyi bir tarihsel açıklamaya yönelmeyi sağlamaz. Aslında bize göre, Sovyetler Birliği -çok sayıdaki verimsizliğine rağmen- sadece Soğuk Savaş’ın maliyetlerini karşılamakla kalmadı, aynı zamanda onları büyük ölçüde içselleştirdi. Son tahlilde, imparatorlukların çökmesine neden olan sadece dramatik ve önemli olaylardır, süregiden açmazlar değil ve bu tasarıya uyan tek olay, belki de yirminci yüzyıl tarihinin en fazla üzerinde çalışılmış ancak yeterince önemsenmemiş askeri çatışmalardan biri olan Afganistan Savaşı’dır; Soğuk Savaş sonu analistlerinin kendi mesuliyetleri altında ihmal etmeye devam ettiği…
Kaynakça
- Bu, 6-8 Kasım 1998’de International Studies Association’nın yıllık konferansında sunulan bir makalenin gözden geçirilmiş bir halidir. Jennifer Baka, George Candler, Michael Cox, Nives Dolsak, Gregory Kasza, Tom Koontz, Cengiz Memedov, Dmitri Maslitchenko, Alexander Oblonsky, Vladimir Pigenko, Bill Thompson’a ve katkıları için diğer anonim eleştirmenlere teşekkür ederiz.
- Valerie Bunce, ‘The Soviet Union under Gorbachev: Ending Stalinism and Ending the Cold War’, International Journal, 46 (1991), s. 220–41; Alec Nove, The Soviet System in Retrospect: An Obituary Notice (New York: Herrman Institute, Columbia University, 1993); Manuel Castells and Emma Kiselyova, The Collapse of Soviet Communism: A View from the Information Society (Berkeley, CA: International and Area Studies, University of California, 1995).
- Mary McAuley, ‘Soviet Political Reform in a Comparative Context’, The Harriman Institute Forum 2 (1989), pp. 1–8; Bunce, ‘The Soviet Union under Gorbachev’; S. M. Miller, ‘Realizing Perestroika’, Research in Social Movements, Conflicts and Change, 14 (1992); Sarah E. Mendelson, ‘Internal Battles and External Wars’, World Politics, 45 (April, 1993).
- Fakat Sovyet liderleri, Yıldız Savaşları programının bu denklik durumunu tehdit ettiğini düşündüler.
- Charles Tilly, European Revolutions, 1492–1992 (Oxford: Blackwell, 1993), s. 231.
- Devletlerin başarısızlığına yol açan asil vekil sorunları hakkında, bakınız Charles Wolf, Jr., ‘A Theory of Non- Market Failures’, Journal of Law and Economics, 22 (1979).
- Örneğin, Dallin ve Lapidus, “[Sovyet] sisteminin [zaten] büyük bir krizin eşiğinde olduğunu” gözlemliyorlar. Bakınız, A. Dallin and G. Lapidus, ‘The Roots of Perestroika’, in A. Dallin and G. Lapidus (eds.), The Soviet System in Crisis: A Reader of Western and Soviet Views (Boulder, CO: Westview Press, 1991), s. 9.
- Uluslararası etmenlerin rolü için bakınız, Jack Snyder, ‘The Gorbachev Revolution: A Waning of Soviet Expansionism?’ International Security, 12 (Winter, 1987–8); Jack Snyder, ‘International Leverage on Soviet Domestic Change’, World Politics, 41 (October, 1989); and Daniel Deudney and G. John Ikenberry, ‘The International Sources of Soviet Change’, International Security, 16 (Winter 1991–2). For domestic factors see, S. Bialer, ‘Domestic and International Factors in the Formations on Gorbachev’s Reforms,’ in A. Dallin and G. Lapidus (eds.), The Soviet System in Crisis, A Reader of Western and Soviet Views (San Francisco, CA: Westview Press, 1991).
- Francis Fukuyama, The End of History and the Last Man (New York: Free Press, 1992).
- M. Kort, The Rise and Fall of the Soviet Union (New York: Franklin Watts, 1992).
- Timothy Colton, The Dilemma of Reform in the Soviet Union (New York: Council on Foreign Relations, 1986).
- Casper Weinberger, Fighting for Peace: Seven Critical Years in the Pentagon (New York: Warner,1990); Richard K. Herrmann, ‘Soviet Behavior in Regional Conflicts’, World Politics, 44 (April, 1992).
- Charles Ikle, ‘Comrades in Arms: The Case for Russian–American Defense Community’, The National Interest, 26 (Winter, 1992), s. 28.
- Bunce, ‘The Soviet Union under Gorbachev’, pp. 224–5, Bialer, ‘Gorbachev’s Reforms’, pp. 34–5, Miller, ‘Realizing Perestroika’, s. 242–3, Franzke, J. ‘An Empire Under the Red Banner: Considerations About the End of the USSR’, WeltTrends, 6 (1995), s. 55–75.
- Helene Carrere d’Encausse, The End of the Soviet Empire: The Triumph of the Nations (New York: Basic Books, 1993); Miller, ‘Realizing Perestroika’; Daniel Klenbort, ‘On Soviet Communism’, The National Interest, 32 (Summer, 1993), s. 107.
- Hannes Adomeit, ‘Gorbachev, German Unification, and the Collapse of Empire’, Post Soviet Affairs, 10 (1994), s. 197–230.
- Quoted in Charles W. Kegley Jr., ‘How did the Cold War Die? Principles for an Autopsy’, Mershon International Studies Review, 38 (1994), s. 23.
- Mendelson, ‘Internal Battles and External Wars’.
- Jack Goldstone, ‘Theories of Revolution: The Third Generation’, World Politics, 32 (1980), s. 425–53; Robert Higgs, Crisis and Leviathan: Critical Episodes in the Growth of American Government (Oxford: Oxford University Press, 1987); Theda Skocpol, Protecting Soldiers and Mothers: The Political Origins of Social Policy in the United States (Cambridge, MA: Harvard University Press, 1992); William R. Thompson, ‘The Consequences of War’, International Interactions, 19 (1993), s. 125–47; Bueno De Mesquita and D. Lalman, War and Reason (New Haven, CT: Yale University Press, 1992).
- Bueno De Mesquita, B. R. Siverson, and G. Woller, ‘War and the Fate of Regimes: A Comparative Analysis’, American Political Science Review, 86, s. 638–46. J. DeNardo, Power in Numbers: The Political Strategy of Protest and Rebellion (Princeton, NJ: Princeton University Press, 1985); A. Lamborn, The Price of Power: Risk and Foreign Policy in Britain France and Germany (Boston: Unwin Hyman, 1991); Tilly, ‘European Revolutions’; Bruce D. Porter, War and the Rise of the State: The Military Foundation of Modern Politics (New York: The Free Press, 1994).
- Bazı bilim insanları bu savaşı Vietnam savaşıyla karşılaştırdılar. Bakınız O. L. Sarin and Lev Dvoretsky, The Afghan Syndrome: The Soviet Unions’ Vietnam (Presidio, CA: 1993). Ancak, varsa, çok azı bunu Sovyetler Birliği’nin çöküşünün ana nedenlerinden biri olarak tanımladı.
- Noorte Haal, January 24, 1989, Estonya Konsomolu gazetesi 50,000 ölü ve 150,000 yaralı olduğunu tahmin etti. Ayrıca bakınız V. Konovalov, ‘Legacy of the Afghan War: Some Statistics’, Radio Liberty Report on the USSR 1, (#14, 1989), s. 3. Konovalov, Sovyet resmi istatistiklerine göre 15.000 ölü, 37.000 yaralı ve 313 kişinin kayıp olduğunu aktarmaktadır. Sovyet kayıplarının sayısı tartışmalıdır. R. B. Rais, War Without Winners: Afghanistan Uncertain Transition After the Cold War (Oxford: Oxford University Press, 1994), s. 116, Ocak 1986’da 30,000 ölü listelemektedir. A. Heinamaa, L. Maija and Y.Yurchenko, The Soldier’s Story: Soviet Veterans Remember the Afghan War (Berkeley, CA: University of California, IAS, 1994), s. ix, 100,000 ölü olduğunu belirtmektedir. Sarin ve Dvoretsky, s. 146 13,833 ölü, 330 kayıp, and 49,985 yaralı. T. Rogers, The Soviet Withdrawal from Afghanistan: Analysis and Chronology (Westport, CT: Greenwood Press, 1992), s. 55, 15,000 ölü listelemektedir. W. L. Grau (ed.), The Bear Went Over the Mountain: Soviet Combat Tactics in Afghanistan (London: Frank Cass, 1998), s. xiv, 15,000 ölü ve 469,685 yaralı ve hasta listelemektedir. Afgan kayıpları için, ayrıca bakınız ‘Congress Discusses Afghan War’, Moscow Television Service, June 2, 1989, translated in FBIS-SOV 89–106–s, June 5, 1989; Edward Shevardnadze, ‘Statement by Soviet Foreign Minister Edward Shevardnadze at the International Conference, Vladivostok, September 4, 1990’, International Affairs (November, 1990). Kamrany ve Killian bir milyon Afgan’ın öldürüldüğünü ve altı milyon mültecinin olduğunu bildirdi, s. 146. Bakınız Nake M. Kamrany, and David T. Killian, ‘Effects of Afghanistan War on Soviet Society and Policy’, International Journal of Social Economics, 19 (1992), s. 129–51.
- Ordu gazetesi Krasnaya Zvezda’da 12 ve 23 Mart 1983’te savaşla ilgili hikayeler ve 7 ve 8 Ocak 1984’te savaş kayıpları hakkında yayınlar yapıldı. Bakınız See Oliver Roy, ‘The Lessons of the Soviet Afghan War’, Adelphi Papers, 259 (London: The Institute for Strategic Studies, 1991).
- Cynthia Roberts, Glasnost in Soviet Foreign Policy: Setting the Record Straight? Report on the USSR, 1, (#50, 1989).
- Washington Post, April 17, 1988, s. A 30.
- Selig Harrison, ‘Inside the Afghan Talks’, Foreign Policy, 72 (Fall 1988); Washington Post, April 17, 1988, s. A 30; November 16, 1992, s. A1; Mendelson, fn. 26–31.
- Afganets‘in tekil ve Afgantsy‘nin çoğul olduğuna dikkat edin.
- Daria Fane, ‘After Afghanistan: The Decline of Soviet Military Prestige’, The Washington Quarterly, Spring 1990; A. Alexiev, ‘Inside the Soviet Army—Afghanistan’, Report No. 3627, The Rand Corporation, Santa Monica (1988).
- Michael Dobbs, ‘The Afghan Archive: Dramatic Politburo Meeting Led to End of War’, The Washington Post, November 16 (1992), s. A16.
- A. Trehub, ‘Soviet Press Coverage of the War in Afghanistan: From Cheerleading to Disenchantment’, Report on the USSR, 1 (# 10, 1989), s. 2.
- a.e., s. 2.
- Kamrany and Killian, ‘Effects of Afghanistan War’, s. 129.
- a.e., s. 129.
- T. H. Rigby, ‘The Afghan Conflict and Soviet Domestic Politics’, in J. W. Lamare (ed.), International Crisis and Domestic Politics: Major Political Conflicts in the 1980s (Westport, CT: Praeger, 1991), s. 137–149, at s. 144.
- Roberts, ‘Glasnost’, s. 4.
- Edward Shevardnadze, ‘To International Affairs Readers’, International Affairs, January 1990, s. 12.
- Dobbs, ‘The Afghan Archive’, 1992, s. A16.
- Zhores Medvedev, ‘One More Year of Perestroika’, International Affairs (August 1990), pp. 76–7; Fane, ‘After Afghanistan’, s. 9.
- Radio Liberty Research, ‘Pamiati A. Bennigsen (1913–1988)’, RS 58/88 (July 5, 1988), s. 6.
- Bohdan Nahaylo, ‘When Ivan Comes Marching Home: The Domestic Impact of the War in Afghanistan’, The American Spectator, 20 (1987), s. 15.
- T. Kuzio, ‘Ethnic Problems in the Soviet Army’, Soviet Analyst, 4 December (1985), s. 2.
- Bohdan Nahaylo, ‘When Ivan Comes Marching Home: The Domestic Impact of the War in Afghanistan’, The American Spectator, 20 (1987), s. 15–18.
- Rigby, ‘The Afghan Conflict’, s. 146.
- ‘Problems of Lithuanian Conscripts’, Radio Vilnius, November 10, 1989 (see FBIS).
- Fane, s. 7–8.
- Krasnaya Zvezda, August 1989 (FBIS, September 11, 1989).
- K. M. Tsagolov, ‘Afghanistan-Predvaritel’nye Itogi’, Ogonek, 30 (1988), s. 25.
- Fane, ‘After Afghanistan’.
- Washington Post, ‘Soviet Use of Military is Curtailed’, October 28, 1989, s. A 18.
- ‘Gromov Recalls Afghanistan Life, Career’, Sovetskaya Rossiya, 15 November 1989:4, Translated in FBIS-SOV, 89–223, (November 21, 1989), s. 103.
- Roberts, ‘Glasnost’.
- Mahmut Gareyev, ‘The Afghan Problem: Three Years Without Soviet Troops’, International Affairs (March, 1992), s. 17.
- ‘Kak Zhiviotsya Ofitzeram’, Izvestiya, October 10, 1989.
- Quoted in Kamrany and Killian, ‘Effects of Afghanistan War’, s. 130.
- Valery Abramov, ‘We Should Tell the Whole Truth about This War’, Moscow News (weekly) 3 (1989), s. 9.
- Helsinki Watch, ‘To Die in Afghanistan’, Helsinki Watch Reports (New York, 1987).
- A. Alexiev, Inside the Soviet Army—Afghanistan, Report no. 3627 (The Rand Corporation, 1988), s. 58.
- Svetlana Aleksievich, ‘Don’t Say You Have Been in that War’, International Affairs (1990), s. 133.
- Valerii Konovalov, ‘Afghan Veterans in Siberia’, Radio Liberty Report on the USSR, 1, (#21, 1989), s. 17.
- US News and World Report (December 1985), s. 15.
- Nahaylo, ‘When Ivan Comes Marching Home’, s. 16.
- Washington Post, February 14, 1989, s. A1.
- Roy, ‘Lessons of the Soviet Afghan War’, s. 47.
- Michael Dobbs, ‘In Service of the Motherland’, Washington Post, September 7, 1991. Ancak Ukrayna gibi bazı bölgelerde Dolg ayrılığa karşı gerici bir güç olarak görüldü. Bu noktada Vladimir Pigenko’ya teşekkür ederiz.
- Washington Post, February 14, 1989.
- Roy, ‘Lessons of the Soviet-Afghan War’, s. 47.
- Sallie Wise, ‘A War Should Never Have Happened: Soviet Citizens Assess the War in Afghanistan’, Radio Liberty Research, RL 226/88 (June 1, 1988), s. 1–3.
- V. Rabiev, ‘V Klass…s Koranom?’, Kommunist Tadzhikistana (January 31, 1987).
- Rigby, ‘The Afghan Conflict’, s. 146.
- Nahaylo, ‘When Ivan Comes Marching Home’, s. 15.
- Nahaylo, ‘When Ivan Comes Marching Home’, s. 15.
- a.e., s. 15.
- Fane, ‘After Afghanistan’, s. 8.
- Dobbs, ‘In Service of the Motherland’.
- Trehub, ‘Soviet Press Coverage’, s. 1.
- Krasnaya Zvezda, 12 March 1983 and 3 November 1983.
- Gorbaçov, Mart 1985’te SBKP Genel Sekreterliği görevini üstlendi.
- Artem Borovik, ‘Vstretimsya u trekh zhuravlei’, Ogonek, 28–30 (1987).
- Trehub, ‘Soviet Press Coverage’, s. 3.
- Dobbs, ‘In Service of the Motherland’.
- Savaşın ekonomik boyutları üzerine bakınız Boris Pyadyshev, ‘Afghanistan in the Summer of 1990 and After’, International Affairs (November, 1990), s. 80; Dina Spechler and Martin Spechler, ‘The Economic Burden of the Soviet Empire: Estimates and Re-estimates’, in Rajan Menon and Daniel Nelson (eds.), Limits to Soviet Power (Lexington: Lexington Books, 1989). Bununla birlikte, bu savaşın ekonomik etkisinin kritik olduğunu öne sürmek için yeterli kanıt bulamadık.
- Yeltsin bile Afganistan deneyiminden bir şey öğrenmedi ve Çeçenistan için askeri bir çözüm bulmakta ısrar etti.
