Gök Gürültüsüne Binen Adam

26 Temmuz 1956, çoğu insan için sıradan bir tarihti. Fakat bu tarih meteoroloji, havacılık ve tıp (belki de üçünün kombinasyonu) için çok özel bir gündü. O gün Amerika Birleşik Devletleri Hava Kuvvetleri Pilot Yarbay William H. Rankin’in artık Gök Gürültüsüne Binen Adam (The Man Who Rode The Thunder) olarak anılacağı gündü. Olay efsanevi bir hal almış, birçok meteorolog ve havacı tarafından hala dilden dile anlatılmaktadır. Böyle büyük efsanelerde bir kahraman çok nadir olur. Bizim efsanemizde 3 kahraman bulunmakta.

İlk Kahramanımız: William H. Rankin

William H. Rankin 1920’de üç çocuktan en büyüğü olarak Pensilvanya’da doğdu. 1940’ta Amerikan Deniz Kolordusuna katıldı ve ABD savaşa girdikten sonra Funafuti Atoll’ünü subay olarak Japonlara karşı savunma görevini başarıyla yerine getirdi. Çatışmadan sonra Filo Topçu Okuluna başvuran Rankin, fikir değiştirerek Makineli Tüfek Taktikleri Okulunda karar kıldı ve başvurusunu geri çekti. Uçuş Okuluna kabul edildikten sonra ancak 1946’da mezun olabildi. F4U Corsairle uçmaya hak kazanmıştı. 1950’de Kore Savaşı’yla tekrar sahneye çıkan Rankins, üstün başarılarla Albaylığa kadar yükselerek sırasıyla VMA-212 ” Devil Cats”, VMA 121 “Wolf Raiders” ve VMF 122 “Candystripers” filotillalarında F4U Corsair, F9F Panther ve FJ-1 Furry uçaklarını kullandı ve tecrübe edindi. Savaştan sonra filotillası FJ-1 Furry’den F-8U Crusader’a evrildi ve “Crusaders” adını aldı, kendisi de yarbaylığa terfi edildi.

Rankin F-8 Crusader uçağının maketiyle.

İkinci Kahramanımız: F-8 Crusader

Crusader dünyada saatte 1000 milden daha yüksek hıza çıkabilen uçak gemisi konuşlu ilk uçaktır. 1957 yılında astronot ve senatör olacak John Glenn, kıtalar arası hız rekorunu bu uçakla kırmıştır. Vietnamda vurma/vurulma oranı (Kill Ratio-KR) 6’da 1’dir. 1962’de kamera monteli, silahsız Crusader’ların Küba’da çektiği fotoğraflar, Küba Füze Krizi’nin başlamasına neden olacaklardır. Kendi nesline göre uçağın yetenekleri rakipsizdir. 1219 tane üretilmiş, 3 farklı ülke tarafından, 1999’a kadar kullanılmıştır.

F-8 Crusader

Üçüncü ve En Büyük Kahramanımız: Haşmetli Kümülonimbus Bulutu

Kümülonimbus olgun döneminde Everest Dağı’ndan çok daha yüksektir. Örneklerinin en büyüklerinde, yerden 600 metre yukarıdaki tabanlarından 18.000 metreye kadar yükselebildiklerine tropikal bölgelerde rastlanır. Böylesi bir bulutun içindeki enerjinin Hiroşima’ya atılan atom bombasının 10 katına eşit olduğu hesap edilmiştir. Bu nedenle, çoğu zaman Bulutların Kralı olarak nitelendirilir. Olgun bir kümülonimbusun klasik biçimi, genişliği birkaç kilometreye, yüksekiği ise 18 kilometreye ulaşabilen ve tepesi bir demirci örsü gibi yayılan dev bir dikey sütun görünümündedir. Kümülonimbus bulutu uçaklar için ciddi bir tehlike oluşturur. Yol açtığı dolu, uçağın gövdesinde önemli hasar meydana getirecek kadar büyük olabilir ve şimşekleri de elektrik arızalarına neden olabilir. Bulutun üst kesimlerinde oluşan süper soğumuş su damlacıkları yüzünden uçağın kanatları buz tabakasıyla kaplanabilir ve bu da uçağın aerodinamik yapısında ölümcül değişimlere sebep olabilir. En tehlikelisi de, bulutun merkezindeki muazzam, çalkantılı hava akımlarının uçağı; tavadaki omlet gibi ters çevirebilmesidir. Ve bunu belirtmesem olmaz. Dünyada hala bir kümülonimbus’un merkezinin fotoğrafını veya videosunu çekebilen olmamıştır.

Kümülonimbus Bulutu

Rankin’in Başına Gelenler

İşte en başta söz ettiğimiz o özel günde, 26 Temmuz 1956’da, Rankin, Massachusetts’deki Güney Weymouth Deniz Kuvvetleri Hava Üssü’nden, bağlı buluğunduğu filonun Beaufort, Kuzey Carolina’daki karargahına 70 dakika süren rutin bir seyir uçuşu yapıyordu. Havalanmadan önce üsteki meteorologla konuşmuş, o da kendisine birkaç yerde gök gürültülü fırtılanara rastlayabileceğini söylemişti. Fırtına bulutlarının 9.000 – 12.000 metre yüksekliğe ulaşması bekleniyordu. İkinci Dünya Savaşı ve Kore Savaşı’nda madalyalar almış, deneyimli bir asker için oldukça sıradan bir durumdu. Tabii ki, tam da böyle bir bulutun üzerindeyken uçağın motorunun stop etmeyeceği varsayılırsa.

Rankin, uçuşunun 40. dakikasında, Northfolk, Virginia’ya yaklaşırken önündeki kümülonimbusun belirgin şeklini fark etti. Aşağıdaki yerleşimde fırtına ortalığı birbirine katıyordu ve bulut, yumuşak konveksiyon yığınlarından oluşan dev bir kule gibi yükselerek tepede mantarı andıran bir biçimde geniş bir şemsiye gibi yayılıyordu. Bulutun zirvesi yaklaşık 14.000 metreydi ki bu da Güney Weymouth’taki görevlinin tahmin ettiğinden daha yüksekti. Pilot bu durumda, rahatça bulutun üzerinden geçebilmek için 15.000 metreye yükselmeye başladı. Rankin motordan gelen büyük bir sarsıntı ve gümbürtüyü duydu. Hayretle, önündeki panelde yer alan devir göstergesinin birkaç saniye içinde sıfıra düştüğünü ve kırmızı renkli “YANGIN” ışığının hızla yanıp sönmeye başladığını gördü.

Motorun böyle aniden ve nedeni belli olmaksızın durması milyonda bir meydana gelecek bir acil durumdu ve Rankin çabuk davranması gerektiğini biliyordu. Motor durunca uçağın kumanda sistemi işlemez duruma geldiği için Rankin içgüdüsel olarak, acil elektrik sağlayan yedek enerji kaynağını devreye sokan manivelaya uzandı. Ne var ki kolu çekince elinde kaldığını dehşetle gördü. Bu, herhangi bir komedi filmini hatırlatan bir sahne gibi görünse de Rankin’e hiç komik gelmiyordu. Üzerinde sadece hafif bir yazlık uçuş giysisi vardı. En iyi ihtimalle bile bu irtifada paraşütle atlayan duyulmamıştı. Basınçlı elbise olmadan bunu yapmak hiç kuşku yok ki, intihar demekti.

Rankin yedek enerji kaynağını devreye sokan manivelanın kopması sonucu uçağı kontrol edemez hale gelmişti.

Rankin’in daha sonra anlattığına göre dışarıdaki sıcaklık -50°C’a yakındı. “Belki donma tehlikesini kalıcı bir hasara uğramadan atlatabilirdim. Ama ya yaklaşık 16KM yükseklikteki “patlayıcı” basınç düşüklüğü ne olacaktı? Ya tam aşağıdaki gök gürültülü fırtına? Eğer bu fırtına seyir halindeki bir uçağa zaarar verebiliyorsa korumasız bir insana kim bilir neler yapabilirdi”.

Tehlikeler üzerinde uzun boylu düşünmek için fazla zaman yoktu. Birkaç saniye içinde Rankin, arkaya doğru uzanarak bütün gücüyle otomatik koltuk fırlatma koluna asılmaktan başka seçeneği olmadığını fark etti. Neredeyse saat tam 18:00’da kokpitten dışarı fırlayarak aşağıdaki buluta doğru düşmeye başladı. William Rankin, arızalanan uçağından otomatik paraşütle dışarı fırlamasından sonraki saniyeleri şöyle anlatıyor: “Önce düşme hissi duymadım. Sanki havada roket gibi uçuyordum.” Birkaç saniye içinde, Rankin 14.000 metre yükseklikteki olumsuz şartların etkisini hissetmeye başlamıştı.

Uçağın kontrolünü tamamen kaybeden Rankin’in fırlatma koltuğuyla uçağı terketmekten başka çaresi kalmamıştı.

Rankin o anı hatırlarken, “Kendimi sanki mağaramsı bir derin dondurucuya fırlatılan bir et parçası gibi hissettim” diyor. “Bir anda vücudumun açık olan her yeri, yani yüzüm, boynum, ellerim, el ve ayak bileklerim, soğuktan karıncalanmaya başladı.” Paraşütü otomatik olarak açılıncaya kadar devam edecek serbest düşüşe başladığında karşılaştığı daha da rahatsızlık verici durum ise troposferin tepesindeki alçak basıncın neden olduğu basınç kaybı idi. İç organlarındaki genleşme sonucu gözlerinden, kulaklarından, burnundan, ağzından kan geliyordu ve vücudu şişmekteydi. “Karnımın sanki ilerlemiş bir hamilelikteki gibi büyüdüğünü dehşetle fark ettim. Bu kadar korkunç bir acı duymamıştım.” Şiddetli soğuğun tek yararı ise, vücudunu duyarsızlaştırması olmuştur.

Rankin dönüp savrularak düşerken acil oksijen kaynağını ağzına yerleştirmeyi başardı. Eğer bu düşüşten sağ çıkacaksa bilincinin açık olması şarttı. Fırtına bulutunun üst kesimlerdeyken, görüş alanının giderek daralığı anda saatine baktığında, uçaktan fırladığından beri beş dakika geçmiş olduğunu gördü. O sırada, paraşütündeki barometrik sistemin otomatik olarak açılacağı yükseklik olan 3.000 metreyi geçmiş olmalıydı. Ama paraşütte hiç hareket yoktu. Zavallı pilot zaten 14.000 metrede motor arızası yaşamış, yedek güç kolu elinde kalmış ve şiddetli bir fırtınanın hemen üzerinde uçaktan atlamak zorunda kalmıştı. Şimdi ise işe yaramayan bir paraşütle bağlanmış olarak boşlukta hızla aşağı yuvarlanıyordu.

Kümülonimbusun buz parçacıklarından oluşan üst kesimlerinin derinliklerinde ortam çok karanlık, görüş alanı sıfırdı. Bu da Rankin’in algısını bozuyor, bulunduğu irtifa konusunda bir tahmin yapamıyordu. Bu durumda, paraşütü açılmadığı için her an yere çarpabilirdi. Bu yüzden şiddetli sarsıntıyla paraşütün nihayet açıldığını hissetiğinde büyük bir rahatlama duydu. Kayışların gerilimi paraşütün tamamen açıldığını gösteriyordu. Ayrıca, acil oksijen kaynağı tükendiği halde bu irtifadaki hava onsuz solumasına yetecek kadar yoğun olduğunu fark etmek de Rankin’i rahatlatmıştı. Dev bulutun karanlığında işler sanki iyiye gidiyor gibiydi. “Mevcut koşullarda, hayatta olduğum, sağ sağlim ve bilinçli olarak aşağıya inmekte olduğum için büyük sevinç içindeydim ve havanın giderek artan türbülansına bile aldırmıyordum. Artık tehlikeyi atlattığımı düşünüyordum. Ne var ki, hissetmeye başladığı türbülans ve dondurucu doluların vücuduma çarpmaya başlaması, bulutun merkezine daha yeni girdiği anlamına geliyordu.”

Rankin’in on dakikalık bir düşüşten sonra yere ulaşması gerekiyordu, ancak bulutun çekirdeğinden yukarı çıkan muazzam hava akımları inişini yavaşlatıyordu. Kısa sürede türbülans çok daha şiddetlendi. Rankin bulutun karanlık derinliklerinde görsel bir referans noktasından yoksundu. Ama düşmekten çok, yükselen havanın birbirini izleyen ve giderek şiddetlenen patlamarıyla yukarı fırlatılıdğını hissetti. Ve ilk kez bulutun olanca gücünü fark etti.

“İnanılmayacak kadar ani ve şiddetle çarptı. Dev bir deniz dalgası gibi, şiddetli bir patlamayla, bir top ateşinin vahşetiyle saldırdı. Gittikçe daha yukarıları doğru uçuyordum. Sanki gücünün sınırı yoktu.” Yukarı ve aşağı savrulan yalnız Rankin değildi. Çevresini saran karanlıkta yüz binlerce dolu tanesi de aynı kaderi paylaşıyordu. Bir an havayı da birlikte sürükleyerek aşağı doğru iniyorlar, hemen arından bulutun içindeki muazzam konveksiyon akımlarıyla yeniden yukarı fırlıyorlardı.

Böyle düşüp kalkarken dolu taneleri buz gibi suları toplayarak daha da büyüyüor, tabakaları sertleşiyordu. Buzdan oluşmuş bu kaya parçaları acıtıcı bir güçle Rankin’i taşa tutuyordu. Artık şiddetli savrulma ve aldığı darbeler yüzünden kusmaya başlamış, yaşadığı kabusu görmemek için gözlerini kapatmıştı. Ancak bir an gözlerini açtı ve kendini bulutun merkezini delip geçen uzun, karanlık bir tünelin içinde gördü. “Sanki doğanın tımarhanesiydi… İğrenç kara bir kafeste, haykıran, şiddet dolu fanatik deliler beni büyük sopalarla dövüyor, kükrüyor, çığlık atıyor, beni ezmeye ya da elleriyle parçalamaya çalışıyordu”. Ardından şimşek ve gök gürültüsü başladı.

Şimşekler bir metreden daha kalınlıkta dev, mavi bıçaklar gibi görünüyor ve sanki kendisini ikiye biçiyordu. Muazzam elektrik akımları gelip geçerken havanın patlama seviyesinde genleşmesi sonucu oluşan ve top gibi patlayan gök gürültüleri yakından o kadar güçlü hissediliyordu ki, ses değil de fiziksel darbe gibi geliyordu. Rankin, “Gök gürültüsünü duymuyordum, hissediyordum.” diyordu. Bazen bardaktan boşanırcasına yağan yağmurda boğulmamak için nefesini tutmak zorunda kalıyordu. Bir an, paraşütünün arkasından bir şimşek geçtiği sırada kafasını kaldırarak yukarı baktı. Aydınlanan paraşüt bezi, bitkin düşmüş pilota beyaz kubbeli bir katedral gibi göründü. Tepesindeki görüntüye bakarken sonunda öldüğünü düşünüyordu.

Rankin, paraşütün tepesinde bir katedral gibi yükseldiğini gördükten sonra havadaki türbülansın azaldığını, yağmurla dolunun hafiflediğini fark etti. Nihayet bulutun altından dışarı çıkıyordu. Geçtiği bu can pazarına rağman Rankin, bir çam ormanına inmeyi başardı. Fırtına hala devam etmekteydi ama yerdeki durum yukarıda yaşadıklarıyla kıyaslanamazdı bile. Bacaklarının sağlam olduğunu gören pilot ayağa kalkmayı başardı ve yardım almak için en yakın yolu bulmak üzere düşe kalka yürümeye başladı.

Daha sonra Ahoskie, Kuzey Carolina’daki hastanede kendisini muayene eden doktorlar bedeninin donma yüzünden renk değiştirdiğini, dolu çarpmalarının neden olduğu ezikler ve morluklarla kaplı olduğunu bildirmişlerdi. Ayrıca, uçaktan fırladıktan sonra şiddetli basınç değişikliğiyle iç organlarının genleşmesi üzerine vücuduna baskı yapan uçuş giysilerinin dikiş izleri gövdesine işlenmişti. Rankin’in kurtuluşuna kendisi kadar doktorlar da şaşırmıştı.

Rankin’in hastanede tedavideyken çekilen fotoğrafı.

Pilot, ormana indikten hemen sonra fırtınanın sönük ışığında, kol saatinin fosforlu göstergesini seçebilmişti. Normal şartlarda 14.000 metreden paraşütle yere inmek 10 dakika sürerdi. Uçağından saat tam 18:00’da atladığını düşününce o anda saatin 18:40 olduğunu görmek Rankin’i şaşkına çevirmişti. Yani kümülonimbusun şiddetli türbülansı onu tam 40 dakika boyunca oradan oraya savurmuştu. Bulutların Kralının buzlu kalbinde, pilot şeklinde bir dolu tanesi gibi sürüklenmişti.

Gökgürültüsüne Binen Adam 1964’de ordudan emekli oldu. Kendisi bu konu üzerine bir kitap yazdı ve anıları ölümsüzleşti. 1971’de “The Tonight Show with Johnny Carson”a katıldı. Yarbay William H. Rankin’in, Gök Gürültüsüne Binen Adama dönüşmesinin 53. yılına 20 gün kala, yani 6 Temmuz 2009’da, 89 yaşında aramızdan ayrılana kadar sessiz bir hayat sürdü.

Onun hatırasına Shakespeare’den bir şiir okuyalım.

Lear: Esin rüzgarlar esin!

Yanaklarınız çatlayıncaya kadar üfürün!

Kudurun! Esin! Seller, boşanın!

Kuleleri, tepelerindeki fırıldaklara kadar sulara gömün!

Düşünce hızlıyla bir an içinde çakıp sönen kükürtlü ateşler, meşeleri yaran yıldırımın öncülleri,

alazlayın şu ak saçlı başımı!

Siz de, ey gökler, kainatı sarsan o korkunç gürlemenizle yamyassı edin şu yuvarlak dünyayı!

Tabiatın insan döken kalıplarını paramparça edin;

nankör insan üreten tohumlarını silkip süpürün!

KAYNAKLAR

  • William Shakespeare, Kral Lear, çeviren İrfan Şahinbaş, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1965 (3.perde 2. sahne)
  • William H. Rankin, The Man Who Rode The Thunder 1960
  • Gavin Pretor-Pinney, Bulut Gözlemcisinin Rehberi, Tübitak Popüler Bilim Kitapları, 2012
  • Ed Barthelmes, F-8 Crusader Walk Around, 2005
  • James Bowers, Lubbock, Texas, US,  https://cloudappreciationsociety.org/gallery/photo/photo-n-205431/ , Nisan 19, 2017
  • Mike Lerch, Phoenix, Arizona, US,  https://cloudappreciationsociety.org/gallery/photo/photo-n-239264/ , Kasım 7, 2017
  • Adrian Zlotea, Şubat 14, 2019 https://cloudappreciationsociety.org/from-adrian-zlotea/
  • http://www.check-six.com/Crash_Sites/F8U-143696-Rankin-Freefall.htm
Content Protection by DMCA.com

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir