Polonya Seferi Sırasında Alman Hava Kuvvetleri

1 Eylül 1939 tarihinde başlayan Polonya Seferi’nde, Alman Hava Kuvvetleri’nin (Luftwaffe) oynadığı rol çoğu zaman göz ardı edilir. Almanya ve Polonya’nın hava kuvvetleri arasında, sayısal ve nicelik açısından yapılan bir karşılaştırmada Alman tarafının tartışılmaz bir üstünlüğü vardır. Her iki ülkenin nüfus, ekonomi, askeri sanayi üretimi ve teknoloji düzeyini gösteren veriler düşünülürse bu sonuç çok doğaldır. Değişik kaynaklardan edindiğimiz farklı rakamlara dayanarak, her iki Hava Kuvvetlerinin toplam uçak sayılarını uçak tiplerinin ayrıntılarını girmeden karşılaştırırsak Almanya’nın 2100, Polonya’nın ise 500 uçağa sahip olduğunu görürüz.
Gerek Polonya Hava Kuvvetleri’ne ait uçakların eski nesil olması, gerekse Polonyalı pilotların eğitim ve deneme uçuşları bakımından zayıflığı hava savaşının sonucunu belirleyen çok önemli unsurlardı. İspanya İç Savaşı’nda görev alan Alman pilotların edindiği tecrübeler, onlara, İngiltere Hava Savaşı’na kadar, önemli avantajlar kazandırmıştır.

Luftwaffe, neredeyse, savaşın ilk haftasının sonunda Polonya hava sahasında üstünlüğü tamamıyla ele geçirmiştir. İşin ilginç tarafı, savaşın ilk iki günü, hiç bir operasyon planlandığı gibi gerçekleştirilememiştir.
Alman Genelkurmayı, her zamanki mükemmeliyetçiliğiyle, hava operasyonlarını en ince ayrıntısına kadar planlamış ve 31 Ağustos 1939 akşamı tüm uçak filoları savaşa hazır hâle getirilmişti. Ancak, 1 Eylül sabahı, hava koşullarının yarattığı sis ve yetersiz görüş tüm harekât planlarını geçersiz hale getirmiştir. Buna bağlı olarak, Alman ordusu Polonya saldırısını başlattığı ilk saatlerde uçak desteğinden yoksun kalmıştır. Diğer taraftan, Polonya Hava Kuvvetleri de, aynı hava koşulları nedeniyle hava alanlarına mıhlanmıştır ancak Luftwaffe’nin “ilk vuruş” imkanını kaçırmış olması daha önemlidir. Aynı günün öğle saatlerinde, biraz düzelen hava koşulları sayesinde, bir kaç Alman uçak filosu bazı havaalanlarına saldırı düzenlese de beklenen sonuçlar elde edilemez. Çünkü Polonyalılar uçaklarını, Alman uçaklarının bombardıman saldırısı ihtimaline karşı hava alanlarından taşımışlardır.

Polonyalılar savaşın ilk bir kaç günü bu taktikle uçaklarını tahrip olmaktan kurtarsalar da, havaalanları sürekli Alman bombardımanı sonucunda kullanılmaz hale gelir. Bunun anlamı Alman Kara Kuvvetlerinin, ya hiç, ya da çok az düşman uçağı saldırısına uğrayarak, harekâtına devam etmesi demekti. Bu aşamadan sonra Luftwaffe düzenlediği bombardımanlarında çok az direnişle karşılaşır. Polonya Hava Kuvvetlerinin ana avcı uçakları olan PZL P-11 modelleri, Messerschmitt Bf.-109 için bir rakip olmaktan çok uzaktır. Ancak yakın destek bombardıman uçağı olarak çok sık kullanılan Ju-87, bu eski model avcı uçakları karşısında bile avcı desteğine ihtiyaç duyuyordu. Stuka personeli bu zayıflığın bedelini İngiltere Hava Savaşı’nda büyük kayıplarla ödeyecekti.

Polonya semalarında uçmakta olan bir Stuka grubu.

Luftwaffe, hava egemenliğini ele geçirdikten sonra, hafif ve orta bombardıman uçakları olan Ju-88 ve Heinkel 111’ler ile düşman hatlarının gerisine akınlar düzenleyerek, ikmal yollarını ve depoları tahrip etme konusunda, kendilerine düşen görevi rahatlıkla yerine getirdiler. Özellikle demiryolları ve önemli tren istasyonları birincil hedef konumundaydılar. Bazı Polonya birlikleri trenlerden inerken baskına uğrayıp büyük kayıplar verdiler. İlerleyen günlerde geri çekilen Polonya birlikleri, cepheye doğru giden destek kuvvetleri ile karşılaşıp büyük bir karmaşa yarattılar. Bu tipte büyük ve düzensiz asker toplulukları Luftwaffe için oldukça ideal hedeflerdi.
Hava üstünlüğünü 1 hafta gibi çok kısa bir sürede ele geçiren Luftwaffe, bu koşullarda, kara birliklerine yakın destek, keşif ve ikmal görevlerine odaklandı. İşin ilginci Panzer tümenlerinin planlanandan daha hızlı ilerlemesi, neredeyse, düşman direnişinden daha büyük sorunlara yol açtı. Luftwaffe’nin destek birlikleri, ele geçirilen düşman havaalanlarını tekrardan işler hale getirmekle görevlendirilmişlerdi. Havaalanının olmadığı durumlarda, uçakların iniş-kalkışına uygun topraklarda, “geçici pistler” inşa etmekle yükümlü olan bu birliklerin günde 8 kilometre ilerleyebilecekleri tahmin edilmişti. Bazı günler bunun neredeyse 5 katı bir mesafeyi kat eden bu lojistik birimler, her şeyden önce, yakıt problemi ile karşı karşıya kaldılar. Bu durumda, Luftwaffe’nin, hava yoluyla ikmal görevine daha fazla uçak ve pilot ayırması gerekti. Düşman hava direnişinin neredeyse var olmadığı bir savaşta Luftwaffe bu görevi başarıyla yerine getirdi.

Polonya hava sahasında bombardıman görevini icra etmekte olan bir He-111.
Polonya’da ikmal yollarını tahrip etmek için düzenlenen hava saldırısından bir kesit.

Kara kuvvetleri ile (özellikle Panzer tümenleri)  sürekli iletişimde yaşanan kopukluklar Polonya seferinin en göze batan sorunuydu. Bu eksiklik, yakın destek ve ikmal açısından sorunlar çıkartarak, ya Panzer tümenlerinin ilerleyişine sekte vuruyor; ya da “havadan bombardıman” desteği olmadan saldırıya geçen bu birliklerin kayıplarını arttırıyordu. Bu eksiklikten çıkartılan tecrübeyle, daha sonra düzenlenecek harekâtlarda, her bir Panzer tümenine birer adet Luftwaffe muhabere birimi eklendi.

Sonuç olarak Luftwaffe, 260 civarı uçak ve 750 pilot kaybetti. Diğer bir deyişle harekât başlamadan önceki uçak mevcudunun % 25’i gerçekleşen muharebelerde yitirilmiş oldu. Polonya Hava Kuvvetleri’nin, tüm savaş boyunca neredeyse hiç bir direniş gösterememesi, Luftwaffe komuta kademesinin 2 yanlış çıkarımda bulunmasına neden oldu:

1) Stuka uçaklarının yakın yer desteği sağlamak için yaptıkları dalış ve sonrasında yapmaları gereken yükseliş esnasında, düşman uçaksavarlarına kolay hedef olduklarını saptayamadılar. Ayrıca bu uçakların sürekli olarak Alman avcı uçakları tarafından korunması gerekiyordu.

2) Dornier ve Heinkel gibi orta menzilli ve kısıtlı bomba yükü taşıyabilen bombardıman uçaklarının daha büyük ordulara karşı ve daha geniş coğrafyalarda yapılacak savaşlarda yetersiz kalabileceğini göz ardı ettiler. Bunun sonucunda, savaş öncesindeki, hava kuvvetleri stratejisi bağlamında ihmal edilen, “stratejik bombardıman” ve buna bağlı üretim planları gündeme bile gelmedi.

KAYNAKÇA

  • Janusz piekalkiewicz, “Polonya Seferi”
Content Protection by DMCA.com

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir