Bu yazımda, ülkemizin önemli değerlerinden olan ve maalesef hakkında fazla bilgi sahibi olmadığımız biri hakkında, ülkemizin ilk metalürji mühendisi Selahattin Şanbaşoğlu hakkında kısaca bilgi vermeye çalışacağım.
İmalat-ı Harbiye’den Türkiye’nin İlk Metalurji Mühendisliğine: Selahattin Şanbaşoğlu
Selahattin Şanbaşoğlu, 1907 İzmir doğumludur. 1926 yılında, eski adı Kız Rum okulu olan Sultani’de lise öğrenimi tamamlar ve İzmir İktisat Kongresi’nde ilk kez Mustafa Kemal Atatürk’ü dinleme fırsatını elde eder. Aynı yılda İstanbul Mühendis Mektebi’ne (İTÜ) başlar. İmalat-ı Harbiye’nin açtığı yurtdışı sınavını kazanarak 1927’de Almanya’nın Aachen Teknik Üniversite’sine gider ve buradan pekiyi derecesi ile 1932 yılında mezun olur. Aynı zamanda da, genç cumhuriyetin ilk metalurji mühendisidir artık.

Bundan sonra ise yapılacak çok iş vardır, ama zaman dardır. Ülke onlarca yıllık savaştan çıkmış haldedir ve elde doğru düzgün ne fabrika, ne de bunu destekleyecek altyapı vardır. Ama büyük önder Atatürk liderliğinde genç Türkiye, her alanda olduğu gibi sanayi alanında da atılımlarını yapmaktadır.
Yurtdışından döndükten sonra Kırıkkale Çelik Fabrikası’nda mühendis olarak göreve başlayan Şanbaşoğlu, o günleri şöyle naklediyor:
“Kırıkkale Çelik Fabrikası 1932’de tamamlandı. Sadece 13 haneli bir köye yakın bir yerde kurulan fabrikada oranın köylüleri ile birlikte çalışılıyorduk. O yıllarda fabrikada 100 ton çelik çıkarılıyordu. 10’ar tonluk iki Siemens-Martin Ocağı, bir tane iki tonluk elektrik ark ocağı, dökümhane, demirhane, iki kupol (indüksiyon) ocağı vardı.
İlk ray, 1932 Haziranı’nda bu fabrikada yapıldı. Ray yapımı 1940’a kadar bu fabrikada yapıldı daha sonra Karabük’e geçti. 1939’a kadar yılda ortalama 200 km ray döşenmişti. 1924’te 4,163 km olan demiryolu 1939’da 7,396 km’ye ulaştı. Avrupa’nın 1850’den sonraki demiryolu patlamasına göre küçük ama kaynak kıtlığı içerisindeki Cumhuriyet rejimine göre büyük bir işti.’’
1930-32 yıllarında, uygulanan devletçi politikanın en büyük hedeflerinden birisi, üretim ile işçi sınıfının yaşam koşulları arasında bir denge kurmaktı. Bu düşüncenin izleri Selahattin Şanbaşoğlu’nda da görülmektedir. Şöyle ki;
Şanbaşoğlu 1932 yılında Kırıkkale fabrikasında görevlendirildiği esnada, bu fabrikanın işçileri civardan toplanmıştı. İşçiler öğle yemeklerini evden getiriyorlardı, fakat bir süre sonra fabrikada işçilere yiyecek ve giyecek verilmeye başlandı. Bu giderler, teknik elemanların kendi aralarında topladıkları paralarla sağlanıyordu, sonuçta üretimin sürekliliği hedefleniyorsa, işçiye iyi bakılmalıydı. Fakat bir sorun vardı, bunun için çevreden yeterli malzeme sağlanamıyordu. Etrafta ne sebze hali, ne de kesimhane vardı, dışardan getirmek de mümkün değildi.
Bunun üzerine Şanbaşoğlu, fabrikanın geniş arazisi üzerinde tarım çalışmalarını başlattı. Artık çelik fabrikasının bahçelerinde, domates, biber, fasulye, soğan gibi sebzeler ve tavuk, koyun gibi hayvanlar yetiştiriliyor ve öğle yemeklerinde kullanılıyordu.
Kırıkkale Çelik Fabrikası’ndaki ilk büyük başarılarından biri, demiryolu rayı üretmeleriydi. Şanbaşoğlu şöyle anlatıyor:
“Kırıkkale’nin esas görevi vasıflı çeliktir. Türkiye’de ilk kez ray üretimi, 1932 yılında, Kırıkkale’de yapıldı. Çelik kumu tanınmıyordu; bentonit hiç bilinmezdi; nereden geleceğini de bilmiyorduk. O zaman şunu yaptık: Şamotunu öğüterek döküm kumuyla karıştırarak, çelik döküm için kalıp kumu imal ettik. Bu tesiste, 1935-1950 yılları arasında 150 çeşit çelik yapılmıştır. 1992 yılında ne yazık ki, bunun dörtte biri yapılmıyor. Uçak çeliği, kalem çeliği, paslanmaz çelik, krom-vanadyumlu, krom-molibdenli, tamı çelikleri, sıcak iş çelikleri, kobaltlı volframlı çelikler, yüksek hız çelikleri, tüm dişli çelikleri, sementasyon çeliği vs. yapılabiliyordu. Ama ne zahmetlerle…’’
İkinci Dünya Savaşı sırasında, takım çeliği üretebilmek için nikel ve kroma gereksinme vardır. İthalat yapılamıyordu. Nikel, piyasadaki nikel paraların toplanmasıyla elde edilir. Krom ise ülke topraklarından elde edilen krom cevherinin eldeki iki tonluk ark ocağında izabesiyle elde edilir. Böylece Türkiye’de ilk ferro-krom üretimi gerçekleştirilir ve takım çeliği sorunu çözülerek ordunun şiddetle gereksinme duyduğu silahların ve mühimmatın üretimine devam edilir.
1934 yılında demiryolu hamlesinin güç kazandığı dönemde, ray üretimi için Kırıkkale Çelik Fabrikası’na gözler dönmüştü. Şanbaşoğlu ve arkadaşları, başarıyla üretimi gerçekleştirdiler. Ama Devlet Demiryolları Yolları yönetimi, bu raya güvenemiyor ve Almanya’dan ithalat yapmak istiyordu. Sonunda İsviçre’de rayın “test”ten geçirilmesini kabul ettiler. Sonuç, Alman malından, kat kat kaliteli olduğuydu. Böylece Türk demiryollarının rayları da Türk malı oldu.
1934-35 yıllarında Türkiye için önemli tehdit olarak görülen İtalya’nın Habeşistan’a savaş açması üzerine, Milli Savunma Bakanlığı, büyük ölçüde mühimmat vs birikimine başladı. Bunun için, gözler Kırıkkale’ye dönmüştü. Bu sırada, Şanbaşoğlu ve arkadaşları, Kırıkkale köyünde minyatür bir sanayi modeli oluşturmayı başarmışlardı. Önce fişek fabrikası, sonra kuvvet santrali, mermi, pirinç, çelik, tüfek ve barut fabrikaları ortaya çıkar. 1950 yılında bu askeri fabrikalar, Makine ve Kimya Endüstrisi (MKE) adını alır.
Fabrika “sipariş” aldığı ölçüde sermaye birikimi yapıyor, kendini yeniliyor ve daha büyük işlere girişiyordu. Ama karşılarında çok güçlü bir engel vardı: O da ülkede süren ileri-geri kavgasıydı. Ülkemizin çağdaş uygarlık düzeyini yakalamasına gönül veren Cumhuriyet aydınlarının karşısında dağ gibi bir direniş vardı.
Sözgelimi, “yurdu demir ağlarla ören” yaklaşım yerini, “demiryolu düşmanı” politikaya bırakmıştı. Böylece “demiryolu ray”ı siparişleri düşmüştü.
Bir başka direniş örneği de, Kırıkkale Çelik Fabrikası’nda yapılan “tank”ın hiç bir alıcı bulamamasıdır. 1946’da motoru dışında tüm tasarım ve donanımı (zırh levhası, topu, paleti aktarma organları vs) kendi imalatımızdı. Cumhuriyet Bayramı’nda geçit törenine katılmak dışında kullanılmadı. Çünkü ABD yardımı Cumhuriyet’in kazanımlarını örselemek için, bahane çıkmıştı. Marshall Planı yıllarında, MKE’nin aldığı siparişler çok azaldı. Fabrikalar neredeyse işsiz kaldı.
1952 yılında, ABD askeri temsilciliğinden, 250.000 mermi siparişi geldi. Miktar çok büyüktü ve bedeli çoktan belirlemişlerdi (43 dolar). Ancak, fabrikanın hesapladığı maliyet bunun üzerindeydi (51 dolar). Eğer devlet “destek” olursa, bu büyük sipariş alınır ve “destek”in kat kat üzerinde bir getiri sağlardı. Ancak Şanbaşoğlu, en yüksek kademelere kadar erişmeye çalışsa da, tüm girişimleri sonuçsuz kaldı. ABD’li yetkili sabırla bekledi ve tren garında gitmek üzereyken sordu: “İhaleyi kabul edecek misiniz?”. O anda Selahattin Şanbaşoğlu çok büyük bir riske girdi ve anlaşmayı imzaladı. Büyük risk almıştı fakat kendisine güveniyordu ve en önemlisi birlikte çalıştığı insanlara güveniyordu. Tüm çabalarıyla maliyeti 35 TL’ye kadar düşürdüler. Ve bu ihaleden fabrikaya büyük bir kar sağladılar. Bugünün parasıyla milyarlarca doları bulan kazanç, fabrikanın yepyeni yatırımlar yapmasına olanak sağladı.
Bu birikim, yeni bir ihaleyi beraberinde getirdi. Bu kez Alman ordusu için “sipariş” aldılar (1957). Aynı özgüven ve aynı özveriyle bu siparişin de üstesinden geldiler. 750 milyon mark değerindeki bu işten kazandıklarıyla, Mühimmat ve Fişek fabrikaları tamamen yenilendi.
Selahattin Şanbaşoğlu verici bir insandı. Hiçbir karşılık beklemeksizin uzmanlığına gereksinme duyulan her alanda, ilkeli ve bilgili duruşu ile büyük katkılarda bulunurdu. Yassı çelik üretimi için çok gerekli olan Karabük Demir-Çelik Fabrikası’nın yer seçimi için kurulan komisyonda görev yapar. Bundan böyle eli sürekli olarak bu işletmenin üzerinde olmuştur. Hatta o kadar ki, 1994 yılında Karabük DÇİ’nin kapatılması söz konusu olduğunda, büyük çaba göstererek, raporlar hazırlayarak, yaşamasına katkıda bulunanlar arasında bulunmuştur.
Bu raporların hazırlanmasında birlikte çalıştığı Özçelik-İş Sendikası Genel Başkanı Recai Başkan şöyle diyor: “ Bu çalışmaların uykusuz insanı ve gençlik yıllarındaki dinamizmi ile Selahattin Şanbaşoğlu’nu unutmak imkansızdır. Sabahlara dek süren uzun ve yorucu çalışmaya isyan edenlere personelimiz, onu göstererek şöyle demişti: Bu yaştaki insan şevkle çalışırken şikayetçi olmaktan utanmamız gerekir.”
Aynı şekilde Kdz. Ereğli’de bir demir çelik fabrikasının (ERDEMİR) kurulmasına temel olan raporların altında da onun imzası vardır.

MKE Maden Hurdacılığı Şirketi, Maden Arama ve Etüd A.Ş., METAŞ İzmir Metalurji Fabrikası Genel Müdürlüklerini yapar. Bunların yanı sıra bir çok kurumda yönetim kurulu üyeliği, yönetim kurulu başkanlığı, danışmanlık yapar. Tüm bu kuruluşların atılımlar yapmasını sağlar. Hepsinde de az zamada çok işler yapar. Devlet Planlama Teşkilatı’nda Demir-Çelik İhtisas Kurulu’nun altı dönem başkanlığını gönüllü olarak yapar. 1962-1965 yılları arasında, gözbebeği olarak gördüğü MKE’nin genel müdürlüğüne getirilir. Reorganizasyon yoluyla kurumun cirosunu 2-3 kat arttırır.
MKE onun gözbebeğidir. Hiçbir zaman peşini bırakmaz. Gönüllü danışmanlıklardan tutun, ilerlemiş yaşında düzenli ziyaretlere kadar bu kurum onun hep öncelikli ilgi alanı içindedir. 1992 yılında bu ziyaretlerinden birinde, Kurum’un Ankara-Tandoğan meydanındaki geniş ve tarihi arazisinin satılarak kurumun borçlarının kapatılmasının planlandığını öğrenir. Şiddetle karşı çıkar. Başarılı olamayacağını anlayınca, Kültür Bakanlığı’na başvurarak, bu arazi içinde yer alan 3 önemli yapı için koruma kararı çıkarttırır ve satışın önüne geçer.
Gençlerin eğitimi ve dil onun için çok önemliydi. Bütün bu koşuşturmalarının arasında mesleki yayınlar yapar: Standart Çeliklerin Uluslararası Eşdeğerleri (1985), Ateşe Dayanıklı Malzeme Terimleri Sözlüğü (1990- Türkçe açıklamalı, İngilizce-Fransızca-Almanca-Türkçe Sözlük), Demir-Çelik Sanayiinde Kullanılan Başlıca Terim ve Sözcükleri (1993- İngilizce-Türkçe ve Türkçe-İngilizce), Demir-Çelik Sanayiinde Kullanılan Ateşe Dayanıklı Malzemeler (1995- İngilizce’den çeviri).

Şanbaşoğlu’nun mesleki alandaki önemli çalışmalarından biri de meslek odalarında yaptığı çalışmalardı. Hem meslek aşkı, hem gençlere olan umudu onun oda çalışmalarına yakından katılmasına neden olmuştur. Teknik grupların içerisinde olmuş; Komisyon ve Kongrelerde başkanlık yapmış; bu kapsamda ne görev verilmişse, “hayır” dememiştir. İleri yaşına karşın, delegesi olduğu TMMOB Genel Kurullarına büyük bir görev bilinciyle katılmıştır.
Selahattin Şanbaşoğlu’nun önem verdiği en önemli ilkelerden biri de “değerbilirlik”ti. Kurumların ve kişilerin anımsanmasına ve emeklerinin korunmasına çok önem verirdi. Çünkü bu çabaların ne büyük zorluklarla ve özverilerle ortaya çıktığını bilirdi. Onu Cumhuriyet Aydını olarak değerbilirlikle anmamız, “az zamanda” ortaya koyduğu büyük işleri korumaya çalışmamız çok önemli. Büyük emekler verdiği MKE, Karabük Demir Çelik ve Ereğli Demir Çelik Fabrikaları’nın hala ayakta kalabilmesi büyük bir mutluluk kaynağı.
KAYNAKLAR :
- portreler.fisek.org.tr
- www.emo.org.tr
- Bilsay Kuruç : Mustafa Kemal Döneminde Ekonomi – İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2011.
- Selahattin Şanbaşoğlu Anısına Paydossuz Bir Yaşam (1905-1997) – TMMOB Metalürji Mühendisleri Odası Yayını 1998.
- Mühendislik ve Mimarlık Öyküleri -IV – TMMOB Türkiye Mimar ve Mühendisleri Odaları Birliği Yayını, 2010.

Gazi Üniversitesi İngilizce Öğretmenliği Bölümünde okumaktayım. Tarih, askeriye ve bunları içeren bilgisayar oyunlarına ilgim var. Küçüklüğümden beri askeriyeye ve tarihine karşı sempati besliyorum. Düz yazı konusunda iyi sayılırım ama şiir ve resim konusunda aynı şeyi söyleyemem.