Yüksek Kalibre Tank Toplarında Karşılaşılan Teknik Sorunlar

Soğuk Savaş Dönemi

1980’lerin ortalarında yapılan tahminlere göre mevcut 120 milimetrelik tank toplarından ateşlenen anti tank mühimmatları, yeni jenerasyon Sovyet tankı prototipinin (Future Soviet Tank, FST-3) zırhını delmeye yetmiyordu. NATO toplarının, yeni Sovyet tanklarını yok edebilmesi için 18 mega joule (18 milyon joule) enerji üretmesi gerekiyordu, bu da APFSDS mühimmatı kullanan Rheinmetall 120mm L/44 topunun ürettiği enerjinin 2 katına denk geliyordu (Leopard 2A4 ve M1A1 Abrams bu topu kullanmaktaydı).

Rheinmetall 120 mm L/44

Ortaya birkaç öneri atıldı, 140 milimetrelik yeni topların kullanılması da buna dahildi. Elektromanyetik hızlandırmalı sistemler ve elektrotermal-kimyasal ateşlemeli sistemler gibi dönemine göre oldukça uçuk fikirler sunuldu. Öneri yelpazesinin çok geniş olmasına rağmen en hızlı ve en kolay çözüm olarak düşünülen (!) 140 milimetrelik tank toplarının entegre edilmesi konusunda karar kılındı. Aslında kendi tanklarını geliştirme programlarını yürüten ülkelerin çoğu halihazırda 140 milimetrelik tank toplarının prototiplere entegre edilmesi üzerine çalışıyordu, taretlere bu toplar bir şekilde yerleştirilmişti ancak hiçbir ülke bunları gerçekten kullanmayı düşünmemişti. 70’lerin sonundan beri tank meraklıları daha yüksek kalibreli topların üretileceğine inanıyorlardı. Yine de, hiçbir İsrail Merkava tankı 140 milimetrelik topla görülmedi, seri üretime giren Rus ana muharebe tanklarının hiçbirisi de 152 milimetrelik toplarla donatılmadı.

Diğer yandan, elektrotermal-kimyasal sistemlerin tank toplarına entegre çalışmaları devam ediyordu. Kimileri de elektromanyetik itiş teknolojisinin gelecekteki tank tasarımlarına eklenebileceği düşünüyordu. Yine de 120 milimetreden yüksek kalibreli toplar hala cazip bulunuyor ve diğer ülkelerce de testleri yapılıyordu. Bu toplar özellikle 152 ve 155 milimetrelik deneysel tank toplarıydı. Bunların popüler olması, bazı makalelerin T-80U Black Eagle ve T-95 ağır tank prototipleri hakkında tahminlerde bulunmasına kadar dayanır. Black Eagle ana muharebe tankı prototipinin 125 milimetrelik bir top taşıdığı unutulmamalıdır, bu da muhtemelen T80-UE varyantına entegre edilen 2A46M-4 kodlu modeldir. T-95’in özellikleri ise hiç kuşkusuz bir sır olarak kalmıştır.

2A46M 125 milimetrelik tank topu.

Günümüzde bu çalışmalara hala devam ediliyor. Örnek vermek gerekirse Panzer 87 (Leopard 2’nin yeniden adlandırılmış versiyonu) tanklarına 140 milimetrelik toplar yerleştirilmişti. Yakın zaman diliminde ise Alman Rheinmetall firması 130 milimetrelik L/51 tank topunu tanıtmış, üstelik 120 milimetrelik L/55 topunu kullanan tanklara kolaylıkla entegre edilebileceğini de öne sürmüşlerdi.

Panzer 87, 140 milimetrelik topuyla.

1995 yılında yürütülen yeni bir ana muharebe tankı projesi iptal edilmiş olsa da,  ABD’nin de çeşitli 140 milimetrelik top projeleri olması imkanlar dahilindedir. Seyreltilmiş uranyum kullanılan APFSDS mermilerinin standart mermilere oranla çok daha iyi performans göstermesi bu konudaki diğer rakiplerine göre projelerini daha ağırdan almalarının bir sebebi olabilir, ya da mürettebatın sağlığını tehlikeye atan bu mühimmata olan ihtiyacı gidermek için yüklü miktarda bütçe ayırmış da olabilirler, bunu zaman gösterecek.

130 – 160 milimetre arasında kalibreye sahip toplara ait bu kadar az bilginin olması şüphesiz bu zorlukları anlamamızı güçleştirmektedir. Üstelik kalibre yükseldikçe zorluklar katlanarak artmaktadır. Bu da 130 milimetrelik bir topun 155 milimetrelik bir topa göre çok daha sorunsuz çalışabileceği anlamına gelmektedir. Yani her yüksek kalibreli silah kötü yan etkilerini gözle görülür bir şekilde sergileyecek diye bir kural yoktur. Bu dezavantajlardan bahsedecek olursak, kulenin hacmen genişlemesi, gövdenin de muhtemelen büyümesi ve daha büyük bir hedef haline gelmesi, en önemlisi ise ağırlıkta meydana gelen artış… Vuruş gücünü artırmak hacimce genişlemeyi ve kütlece artışı, dolayısıyla manevra kabiliyetinin azalmasını beraberinde getirmektedir. Elde ateş gücünü artırmak için bu kadar opsiyon varken manevra kabiliyetinden bu denli taviz vermek pek mantıklı olmayabilir.

Sovyetler Birliği yıkılmadan önce FST-2 ve FST-3 diğer tüm NATO tanklarından daha iyi bir tank olarak görülüyordu, bu tanklara M1A1 Abrams ve Leopard 2 dahildi. 1 milyar dolarlık M1A1HA (Heavy Armored) yükseltmesi ise FST-2 teorik tankı tehdidine karşı geliştirilmişti. 1988 yılında 1328 adet M1A1HA üretilmiş, 834 tanesi ise M1A1HA+ modeline yükseltilerek daha geliştirilmiş zırh koruması sunar hale getirilmişlerdi. Fakat FST-2 ve FST-3 tankları üretilemeden Sovyetler Birliği dağıldı. Şanslıyız ki SSCB’nin dağılması 140 milimetre topların avantajlarına daha yakından bakabilmemizi sağlamıştır. Geliştirme aşaması yavaşladı, ana muharebe tanklarının geliştirilmesi için ayrılan bütçelerin azalması da beraberinde geldi. İlerleyen süreçte yapılan geliştirme çalışmaları yerini “barış koruma” operasyonları için kullanılacak daha hafif zırhlı ama ölümcül araçların geliştirilmesine bıraktı. Bu, Batılı ülkelere 120 milimetre toplu yeni nesil tankları üretme yolunu açtı. Buna rağmen, eğer NATO 50-60 ton ağırlığında tanklar üretmek istiyorsa, üreticilerin daha düşük kalibreli topları kullanması gerekecekti.

Abrams M1A1HA

140 milimetrelik Tank Toplarının Ateş Gücü

Daha önce de belirtildiği gibi asıl amaç delici başlığa 18 MJ enerji kazandırmaktır (APFSDS mühimmatları namlu çıkışında bu enerjiye ulaşsa da “sabot” denilen destekler delici uçtan ayrıldığında bu enerjini büyük kısmını götürmüş olur, bu hususta daha fazla bilgi edinmek için internet sitesindeki HEAT, HESH ve APFSDS Mermilerinin Etki Prensipleri yazısına bakınız). Kinetik enerjiyi kullanarak zırhı delen APFSDS mühimmatının gücünü belirleyen iki unsur vardır,  hız ve ağırlık. Bu iki değer kinetik enerji formülünden gelir (K.E.=1/2*m*V ² ). Kinetik enerjideki artış daha barut hakkı artırılarak sağlanır. Daha büyük kalibreli namlular kullanılarak artırılan barut hakkı daha yüksek kinetik enerji sağlarken, bu enerjinin yarattığı basınç da yüksek kalibrenin namlu iç yüzeyinde sağladığı daha geniş yüzey alanı ile dengelenir. Topun yapısında kullanılan materyal değiştirilerek daha yüksek mukavemet ve daha uzun atış ömrü elde edilebilir fakat şuanda ana konumuz bu değil.

APFSDS

Bir topun performansı;  üretim kalitesine, namlu dip kovanına (Eng: Gun breech), mermi türüne,  barut hakkına ve barut kalitesine bağlıdır. Asıl amaç 18 mJ değerine ulaşmak olsa da, 140 milimetrelik topun sağladığı enerjinin 18 mJ değerine ulaşmasına imkan yoktu. Aslında eldeki 140 milimetrelik top prototipleri ile mermi en fazla 16-17 mJ enerjiye sahip olabiliyordu. Rheinmetall firmasına göre, 140 milimetrelik top 23 mJ enerji üretebiliyordu;  ancak bu enerjinin sadece 14 mJ kadarı mermi delici başlığına iletilebiliyordu (APFSDS mühimmatının çalışma prensibi sebebiyle). Eldeki prototiplerden ateşlenen tungsten alaşımlı bir APFSDS mermisi 400 milimetre kalınlığında seramik zırhı (kompozit zırhın bir parçası) deldikten sonra 830 milimetrelik haddelenmiş homojen zırha eşdeğer (RHAe) bir plakayı ancak delebiliyordu.

1989 yılında ABD, XM291 kodlu top sürgüsünü tanıttı. Bu sürgü hem 120 milimetrelik hem de 140 milimetrelik toplarla birlikte kullanılabiliyordu, ayrıca mevcut 120 milimetre M256 topundan daha uzundu. Fakat diğer NATO ülkeleri hala 140 milimetrelik top olgusuna sıcak bakmıyordu. Bunun yerine Alman Rheinmetall firması 120mm L/55 topunu ve DM53 APFSDS mermisini geliştirdi ve KWS-I modelinde kullandı.

140 milimetrelik Tank Toplarının Geliştirme Sürecinden Bazı Rakamlar

Barut hakkı azaltılsa bile, otuz adet 140 milimetrelik mühimmatın toplam hacmi 3.05 m3 oluyordu. Tek bir 140 milimetrelik APFSDS mermisinin ağırlığı 40 kilogram civarındaydı. 120 milimetre APFSDS mermileri ise 19 ila 23 kilogram arasında değişen ağırlıklara sahipti. Mühimmatların ağırlık farkı da görüldüğü üzere hayli fazlaydı.

Tank toplarının ağırlığını konuşacak olursak 120 milimetrelik toplar için birçok alternatif vardı. 120 milimetre L/44 topu 1,190 kilogram, L/55 versiyonu ise 1347 kilogram ağırlığa sahipti. Fransız GIAT firmasının (günümüzdeki ismi Nexter) 120 milimetre F1 topu 2800 kilogram, Amerikan M256 topu 1901 kilogram, İsrail üretimi yüksek basınçlı MG251 topu ise 3300 kilogram geliyordu. Karşılaştırmak istersek 140 milimetrelik bir tank topunun ağırlığı en az 3200 kilogram geliyordu. Topun ve mühimmatın toplam ağırlık farkı ise 1500 kilogram değerini geçiyordu.

Topun 7 ila 10 derece eğilmesi için gereken taret hacmini sağlamak da ekstradan 5-6 ton ekliyordu. Örnek vermek gerekirse Leopard 2E tankı 63 tondur, hareketlilikten taviz vermeden 140 milimetrelik topu bu tanka entegre etmek tankın ağırlığını 78 tona çıkarmıştır. Zemin basıncını  9 N/m3 değerinde tutmak için şasinin de enine ve boyuna genişletilmelisi gerekiyordu. Bunlar da ekstra ağırlık, ekstra maliyet anlamına geliyordu. Çünkü motor gücünü de artırmak gerekiyordu. Görüldüğü üzere hareketlilikten, boyuttan ya da maliyetten ödün vermeden top kalibresini yükseltmek imkansız gibi bir şeydir.

Nakliye Faktörü

Zırhlı araçların maksimum eni ülkede kullanılan ray sisteminin izin verdiği ölçülere göre tasarlanır. Ülkelerin büyük çoğunluğunda tankların paletleri ülkeyi boydan boya geçemeyecek kadar dayanıksızdır. NATO ülkeleri ve müttefiklerinde tanklar trenler vasıtasıyla taşınır. Sovyetler Birliği’nde ise tankların uzun operasyonlara dayanıklı olduğundan emin olmak için nakil aracı kullanmadan kendi paletleri üzerinde gitmesi gerektiği düşüncesi benimsenmişti (Rusya’da yoldan geçen tank videolarını hatırlarsınız). Bu nedenle SSCB tanklarında motor ömrünü artırmak için birçok şeyden taviz verilmiştir. Palet ömrünü ele alırsak AMX-30 tankının 5000 km palet ömrü vardı. Diğer NATO müttefiklerinin kullandıkları tankların da palet ömürleri buna yakındı. Uzun yıllardan beri palet ömrünü uzatmak amacıyla büyük bir yenilik de yapılmamıştır.

Uzun mesafe nakiller için tırlar kullanılırsa yakıt tüketimi hemen hemen aynı oluyordu. Aralık 2007’de İspanya ordusunun elindeki nakil tırları tek bir Leopard 2E ya da iki adet Pizarro ZPT nakledebiliyordu. Bu tip tırların ana muharebe tanklarını taşımak için daha büyük üretildiğini hesaba katsak bile yine de en fazla 1 adet ana muharebe tankı taşıyabiliyorlar. Ortalama bir ülkeyi ele alırsak olası bir savaşta zırhlı birliklerinin tümünü taşımak için gerekli tırların sayısı ülke kapasitesini aşmaktadır.

Ülkedeki otobanların standart genişliği de tanklar tasarlanırken hesaba katılan bir diğer etmendir. Çok şeritli yolların kullanımı bu sorunu büyük oranda çözmektedir ancak tamamen değil. SSCB boyutundaki bir ülkenin ülke boyunca çok şeritli yollar yapması o ülkeye pahalı ana muharebe tankları tasarlama olanağı sağlamaz, aynı şekilde bir ülkenin daha geniş ana muharebe tankları tasarlamak için bütün raylı sistem altyapısını değiştirip tankları bu yolla nakletmeyi düşünmesi de hiç gerçekçi bir çözüm değildir. İşin özü, daha geniş ve büyük bir ana muharebe tankı için bütün altyapıyı değiştiremeyeceğimizden her ülkenin sahip olabileceği AMT boyutları farklıdır.

Tank teknolojisinde katedilen mesafeler ile ağırlık başka yollarla da azaltılabiliyor. Alman MTU 880 serisi dizel motorları metreküp başına 215 kW güç üretebiliyordu. Önceki motorlara göre çok büyük avantajları vardı, hacmen %35 daha küçük ve ağırlık olarak %14 daha hafifti. Beygir gücüne çevirirsek metreküp başına 288 beygir güç üretiyordu. Bu toplamda 1600 beygir yapıyordu, 2000 beygirlik bir motorsa ekstradan 2 metreküp alana ihtiyaç duyar. MTU’nun iddialarına göre MTU 890 geliştirilmiş versiyonu 880 modelinden hacmen %50 daha küçük olacaktır. Bu, MTU 880 metreküp başına 288 beygir güç üretirken MTU 890 ise 576 beygir üretecek demektir.

MTU 890

Ayrıca gelecekteki projelerde olası gelişmiş transmisyon ve zırh materyallerinin kullanımı ağırlığı azaltacaktır. Alternatif zırh seçenekleri düşünülebilir;  hatta hareketliliği baltalamaması için zırh korumasından ödün verilebilir. Leopard 1 ve AMX-30 bu düşünceyle yola çıkılarak üretilmiş araçlardır. Bu düşünce ABD’nin yeni tank projeleri geliştirmesine de yol açmıştır (FMBT). Bu projenin amacı 20 tonluk bir ana muharebe tankı geliştirmektir. Elbette 20 tonluk bir araçtan 60 tonluk bir araç performansı beklenmiyor, ama bazı yönlerden onu aratmaması amaçlanıyordu. Modern tankların birim masrafının %60’ından fazlası sahip olduğu elektronik aksamlar içindir. Eğer M1A2’nin birim maliyeti 5.4 milyon dolarsa bunun yaklaşık 3.3 milyon doları elektronik sistemleri içindir. Bu nedenle, tankın ağırlığını azaltmak için eklediğimiz her elektronik parça cepten çıkan ekstra para demektir, bu durum da tankın maliyetini kolaylıkla 10 milyon doların üstüne çıkarabilir. Bunlara örnek olarak elektronik transmisyon, aktif hidro pnömatik süspansiyon ve uzaktan kumandalı silah kuleleri verilebilir. Ayrıca gelecekteki tanklar için bazı çok yüksek teknolojili parçaların üretimi de maliyeti artıracaktır (geliştirilmiş zırh gibi).

Bir tankın manevra kabiliyeti, paletlerin yer ile temas eden yüzey alanı ve iki paletin merkez noktaları arasındaki mesafenin oranına bağlıdır. Kural şöyledir;  yere temas eden yüzey alanı/iki merkez arası mesafe. Bu oran 1,5 üzeri ise tank hızlı dönüşler yapamaz, üstelik tanka zarar verebilir, transmisyonu kırabilir. Mümkün olan en yüksek top eğilmesi için biliyoruz ki geniş taret ve geniş gövde lazımdır.  Yani diyebiliriz ki bir tankın alabileceği maksimum bir ağırlık limiti vardır. Batı ülkelerinin demiryolu altyapısını alırsak bu limit 64 ton civarın denk gelir. Bu nedenle 78 ton ağırlığındaki bir tankın stratejik olarak nakledilebilmesi oldukça zordur, denizaşırı nakil ise hayaldir (78 ton yaklaşık ağırlıktır, daha önce bahsetmiştik). Üstelik 78 ton, bazı ekstra işlemlerden doğacak ekstra ağırlığı barındırmıyor. Artan ağırlık, artırılmış motor hacmi ve yakıt deposunu da beraberinde getirir. Daha büyük yakıt deposu onu koruyacak daha kalın bir zırh manasına bile gelebilir.

Lojistik olarak bir tankın masrafının basitleştirilmiş bir hesabı vardır; tankın ağırlığının üslü olarak 8. kuvveti. Bu tek başına bir anlam ifade etmez ama iki farklı modelin karşılaştırılması bize bazı şeyleri açıklar. Örneğin 80 tonluk bir tankın bakım masrafı bu hesapla 64 tonluk bir tankın bakım masrafının yaklaşık olarak 5 katına denk gelmektedir.

Farklı Taret Çözümleri

Eğer kalibre artışındaki en büyük sorun ağırlık ise, üreticiler ağırlığı azaltacak çözümler üretmek zorundaydı. Bu, bir bakıma yeni taret tasarımları demek oluyordu. Örnek vermek gerekirse, Ürdün, Kral Abdullah Geliştirme ve Dizayn Bürosu (KADDB) 2001 yılında yeni Falcon taretini tanıttı. Taretin ön profili mümkün olduğunca düşük hacimde tutulmuştu (ön profil daraldığında taretin boyuna uzayacağını da hatırlatmak gerekir). Ağırlığın azalmasının yanı sıra, bu Arapların kullandığı Patton ve Challenger tankları için de bir yükseltme olanağı sunuyordu. İki mürettebat üyesi taret halkasının içine konuşlandırılmıştı sürücü ise hala gövdede bulunuyordu. Taret halkası seviyesine inen mürettebat üyeleri için gereken ön taret koruması böylece kaldırılmış oldu, azaltılan zırh ile birlikte taret ağırlığı büyük oranda hafifliyordu. Fakat komutanın taret halkası seviyesine kadar inmesi etrafı ilk elden görmesini engelliyordu. Komutanın tankı büyük oranda bilgisayar sistemini kullanarak kontrol etmesi gerekiyordu, vizörlere erişim kısıtlıydı. Dahası, Falcon taretinin oto yükleyicisi taretin içinde yalnızca 11 mermi taşıyabiliyordu (16’ya çıkarılması üzerine çalışılıyordu).

KADDB tarafından geliştirilen Falcon tareti.

Falcon geliştirmesinde görüldüğü gibi ön taret hacmini azaltmak da bir çözümdü. Tam nükleer-biyolojik-kimyasal korumalı bir tankta her mürettebat üyesi ortalama 0.4 metre küp alana ihtiyaç duyacaktır, yükleyici ise 0.8 metre küp alana ihtiyaç duyacaktır. Bu, yükleyicinin mümkün olan en hızlı şekilde yükleme yapmasına olanak sağlar (mermi başına ortalama 5 saniye). Mürettebatın rahat hareket etmesi için ekstradan %10’luk bir alan da eklemek gerekir. Sonuç olarak klasik 4 mürettebat ortalama 2.5 metre küp alana ihtiyaç duyar. Bu değer sürücünün taretin içine yerleştirilmeye çalışıldığı tanklarda bile fazladır. Sürücüyü tarete yerleştirmek, taret dönüşü sırasında sürücünün koltuğunu tankın burun kısmına bakacak şekilde döndürecek bir sistem gerektirir, dönüş yarıçapındaki alanın da tamamen boş olması gerekir. Bu sistem hacmi efektif olarak 2 katına çıkarır. 3 kişilik bir mürettebat ise 2 metre küplük alan ve oto yükleyici için ekstradan alan gerektirir. Yine de, burada 1 metre küp değerinden birazcık daha fazla taret hacminin küçülmesinden bahsediyoruz. Ürdün, bunun bedelini daha ağır namlu dip kovanı (breech) kullanarak ve daha küçük bir mühimmat deposu ile ödeyecekti.

Öteki taret seçenekleri ise “cleft” taret ve harici top yerleştirilerek oluşturulan bir yöntem. Birinci yöntem taret hacmini azaltıyor, ikincisi ise taret yapısından komple kurtulmayı amaçlıyordu. Sadece namlu dip kovanını (breech) ufak çaplı mühimmatlardan korumak için top kalkanıyla donatmak gerekiyordu.

Yüksek Kalibre Tank Topları Üzerine Farklı Yaklaşımlar

Her şeye rağmen, ne 155 milimetre topların, ne de 140 milimetre topların modern ana muharebe tanklarının zırhlarını tek atışta delebileceğinin garantisi yoktu. M289A3 APFSDS mühimmatının 140 milimetrelik topa uyarlanmış halini ele alalım; neredeyse 1200mm RHA (haddelenmiş homojen zırh) delebilecek güçte olur. Yine de, bu değer 2000 milimetrelik RHA zırh korumasına sahip birçok düşman tankını alt etmeye yetmiyordu. Yan zırhtan vurmaya çalışmak ise mümkün değildi. İsrail tankları Altı Gün Savaşları sırasında bunu denediler. Yine de atışlarının %35’e yakını öndeki 60 derece eğimli plakadan zırhı deldi. Yom Kippur savaşında ise atışların %55’i ön 60 derecelik plakadan deldi. 2. Dünya Savaşı’nda ise bu değer %70’e ulaşıyordu. Burada 60 ila 90 derece (düz, Tiger I ön zırhı gibi) arasındaki açılara sahip zırhları etkili bir koruma olarak saymamak gerektiği çıkarılabilir.

Black Eagle’dan örnek vermek gerekirse taretin ön zırhı 60 derece açılıdır ve ERA (Explosive Reactive Armor) ile güçlendirilmiştir. Bir kaynakta iddia edilene göre, Black Eagle’ın ön taret zırhı 880 milimetre kadardı, T-80U geliştirilmiş modelinde ise bu değer 400 milimetre daha fazlaydı (Lakowski, Paul, Armor Technology). Eğer Kontakt-5 ERA paketi APFSDS mühimmatlarına karşı 300 milimetrelik ekstra bir zırh koruması sağlıyorsa, Black Eagle’ın yan taret zırhının 700-800 milimetre RHA civarında olması muhtemeldir. Bu demek oluyor ki; Black Eagle’ın yan taret zırhı o dönemin ana muharebe tanklarının ön zırhı kadar kalındı. Pasif zırhın kattığı koruma ve ağırlığın dengelenmesi, reaktif zırhtaki gelişmeler daha iyi koruma demektir; ayrıca dönemine göre gelecekteki tankların neler başarabileceğini gösteren çok iyi bir örnektir.

T-80U

Örneğin, sadece 1.5 ila 2.5 tonluk bir ağırlık artışı karşılığında M1A2 SEP ERA blokları takılarak fazladan 300 milimetrelik RHAe (Rolled Homogeneous Armor Equivalent, Haddelenmiş Homojen Zırh Eşdeğeri) değerinde koruma artışı elde ediliyordu. Bu, öndeki 60 derecelik zırh plakasının efektif koruma değerini 1200 RHA değerinin üstüne çıkarmaktadır, taret yan zırhının korumasını ise 650mm RHA değerine çıkarmaktadır. Buna karşılık olarak, T-80 Black Eagle’ın sahip olduğu Kontakt-5 ERA paketi ile birlikte zırhı M289 APFSDS mermisini durdurabilecek kadar kuvvetli hale gelmişti. M289A3 varyantı SSCB tanklarını alt etmek üzere geliştirilmiş olsa dahi, yeni reaktif zırh paketleri daha da mukavemetli olacaktı.

Örneğin, Ukrayna’nın Nozh ERA paketi bir dizi patlayıcı kullanarak APFSDS mermilerini birkaç parçaya ayırmak için tasarlanmıştır. Fakat Nozh ERA paketinin gücünün yüksek dereceli açısına dayanmasından dolayı büyük dezavantaja sahipti. Şüphesizdir ki her ne kadar APFSDS mermileri kırılabilse de bir ERA paketinin koruma gücü RHA cinsinden kalınlık ile ifade edilmemelidir. Bunlar bizi tekrardan taret yapısına döndürür. Eğer bir model, taret hacmini küçülterek ağırlığı azaltıyorsa, bir diğeri de yeniden düzenleme ile yüzey alanına göre gerekli kalınlığı ayarlar.

Diğer bir deyişle, dar bir top korumasına sahip taret tasarımında ağırlık sabit tutularak kalınlık artırılabilir. Yani taret kalınlığını bu yolla maksimum değere çıkarabilirsek (Leopard 2A5 gibi) yaklaşık olarak 1500 RHAe değerinde bir koruma elde ederiz, bu değer 140 milimetrelik bir topun bile nüfuz etmekte zorlanacağı bir değerdir. Elektrotermal-kimyasal toplar da delemeyebilir, ancak onlarda ekstradan ağırlık sorunu olmadığını unutmamamız gerekir.

Alternatif Fikirler

140 milimetre toplara alternatif olabilecek daha düşük kalibreli topların gelecekte tasarlanması da muhtemeldir. Elektrotermal-kimyasal teknolojisi, 140 milimetrelik topların namlu çıkış hızını sağlayabilecek potansiyeldedir. Ne yazık ki, diğer yüksek teknoloji parçalar gibi bu da maliyeti daha da artırmaktadır. Gelecekte kullanılabilecek teknolojiler, enerji korunumunu ve efektifliğini artıracağını varsayarsak, elektromanyetik itme sistemleridir. Örneğin railgun ve coilgun. Yine de, bunlar uzunca bir süre tanklara entegre edilemeyecek teknolojilerdir. Daha basit çözümler olacak geliştirilmiş mühimmatları ele alabiliriz. 120mm L/55 topu DM53 APFSDS mühimmatı ile 900 milimetre RHA zırh plakasını delebilir; aynı topla ateşlenen M289A3 mühimmatı ise 1000 milimetrelik bir RHA zırh plakasını delebilir (830 milimetre olarak geçen kaynaklar da mevcuttur). Kalibreyi düşürüp yüksek namlu çıkış hızına ulaşmaya çalışmak ise ağırlığı azaltmak açısından düşünülebilecek bir seçenektir, 105 milimetrelik yüksek namlu çıkış hızına sahip bir top ile 120 milimetrelik muadilinin deliş gücüne yaklaşılabilir ve böylece ağırlık da azaltılmış olur. Eşit seviyede zırh koruma değerine sahipken, düşük kalibreli (örneğin 105 milimetrelik) bir top düşmana açık görüş olmadan isabetli atışlar yapmaya devam edebilirken, zırhı onu zayıf ATGM’lerden koruyabilir, tepeden güdümlü ATGM’lerden reaktif zırh ve aktif koruma sistemi yardımıyla korunabilir (eşit koruma olduğunu varsaydığımız için 120mm top kullanan varyantına da aynı koruma sağlanması gerekecekti). Birim maliyeti de oldukça ucuz olacaktır.

XM943 120mm

Öte yandan,  gelişmeler aynı zamanda mühimmat teknolojisini de ileri boyutlara taşıyor. XM943 gibi mühimmatlar tanklara uzak mesafelerden atılıp taretin üst kısmından imha edebiliyor; diğer bir yandan, buna toptan ateşlenen uzun mesafeli anti tank füzesini de ekleyebiliriz. SADARM gibi mühimmatlar hedefe çok sayıda delici parça göndererek imha etme şansını artırır. Bu tip mühimmatlar etkili saldırı menzilini artırır ve ağır zırhın gerekliliğini sorgular. Örnek vermek gerekirse, 155 milimetrelik bir obüs SADARM kullanarak bir (belki daha fazla) tankı uzak mesafelerden imha edebilir, üstelik hedef tank karşılık bile veremez. Açık olmayan hedefleri vurmak kundağı motorlu taşıtların ve ağır zırhın görevini birleştiriyor gibi görünebilir, fakat zırhsız bir topçu modern ana muharebe tanklarının yerine geçmek için çok yetersiz kalırken ağır zırhlı topçu birimleri tüm kara kuvvetini donatmak için oldukça pahalı olur. Açık olmayan hedefleri vurmak yüksek kalibreli topların desteğini yeniden gündeme getirebilir, daha büyük kalibre demek mühimmata yerleştirilecek daha fazla delici şarapnel demektir.

XM898 SADARM

Sonuç olarak, alternatiflerden hangisinin kullanılacağı üreticiye bağlıdır. Tank tasarlarken her zaman farklı dizaynlar ve operasyonel gereklilikler göz önünde bulundurulmalıdır. Her üretici farklı fikirlere ve düşünce yapısına sahip olabilir, her ülkenin ihtiyaçları da elbette farklıdır. Bunlar oyunun birer parçasıdır. Böyle karşılaştırmalar yaparken dikkat etmemiz gereken en önemli şey ise avantajları ve dezavantajları beraber düşünmektir, yüksek kalibre toplar da buna dahildir.

T-80U üzerindeki Kontakt-5 ERA paketi

Ukrayna Nozh ERA paketi

Content Protection by DMCA.com

3 Replies to “Yüksek Kalibre Tank Toplarında Karşılaşılan Teknik Sorunlar”

  1. Harika detayların yer aldığı enfes bir yazı olmuş. Emeğinize sağlık.

  2. yazınızı hiç sıkılmadan keyifle okudum. Mükemmel olmuş. devamı da olur da okuruz inşallah Berke bey

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir