Kırım Savaşı fiili olarak 4 Ekim 1853 tarihinde başlasa da, tarihsel olarak savaşı ciddi anlamda başlatan ve Osmanlı-Rus Savaşı’nı bir Avrupa savaşına dönüştüren olay 30 Kasım 1853’teki Sinop deniz muharebesi olmuştur. Ekim-Kasım 1853 döneminde, henüz İngiltere ve Fransa savaşa dahil olmamışken Tuna cephesinde yapılan muharebeler bu denli büyük bir sansasyon yaratmamıştır. Bu yazıda Sinop deniz muharebesi, bu muharebenin Kırım Savaşı açısından önemini, askeri anlamda donanmaların durumunu ve değişimini inceleyeceğiz.
Savaştan Önce Osmanlı Donanmasının Durumu
İngiltere, Fransa ve Rusya’nın birleşik filosunun Yunan bağımsızlık savaşı sırasında 20 Ekim 1827’deki Navarin muharebesinde birleşik Osmanlı ve Mısır filosunu yok ettiği zaman muharebede sadece donanma değil aynı zamanda en iyi denizciler kuşağı da kaybedilmişti. Bu tarihten itibaren Rum tebaa güvenilmez olaral görüldü ve donanmaya Müslüman denizciler alınmaya başlandı. 2. Mahmud 1826’daki yeniçeri isyanı sırasında tersanede gedikli çavuş olan Pabuçcu Ahmed Paşa’yı 1829’da bahriyenin başına getirdi. 1827’den 1853’e kadar donanmada çok az gelişme kaydedilmişti.
Osmanlı donanmasında 1850-1856 yılları arasında danışman olarak bulunan ve Müşavir Paşa olarak bilinen İngiliz deniz subayı Adolphus Slade, savaşın gidişatında oldukça önemli etkisi olan Birleşik Krallık’ın İstanbul Büyükelçisi Lord Stratford Canning’e Osmanlı donanmasının durumunu rapor etmişti. Rapora göre donanma 15 bin kadar askerden ve iyi sayılabilecek durumdaki 68 gemiden oluşuyordu. Deniz hastanesinin de durumu iyiydi. Bütün bunlara ek olarak en büyük sıkıntı bahriye için ayrılan bütçenin sınırlı olmasıydı. Donanmanın ihtiyacı olan bir yıllık kömür masrafı 55 bin sterlin tutarken donanmanın tüm bütçesi 400 bin sterlindi. Avrupalı devletlerin donanmaları Osmanlı donanmasından çok daha fazla kömür tüketmesine rağmen yakıt masraflarının donanma bütçelerine oranı Osmanlı’ya kıyasla çok daha azdı. Bu mali durum donanmanın gelişimi bağlamında oldukça önemlidir.
1853’te Osmanlı donanması muhtemelen dünyanın beş büyük deniz gücünden biri olmasına rağmen nitelik olarak yapılacak bir değerlendirmede Rus Karadeniz Filosu’nun dengi değildi. Osmanlı denizcilerinin talimi genel olarak zayıftı, Avrupa’dan getirtilen danışmanlar genellikle kara ordusu için çağrılmaktaydı. 1852 yılının Eylül ayından beri Kapudan Paşa makamında Mahmud Paşa bulunuyordu ve kendisinin denizcilik üzerine eğitimi yoktu, öte yandan denizcilik alanında herhangi bir tecrübeye de sahip değildi. En üst makamdan da anlaşılacağı üzere, Osmanlı’nın diğer bütün kurumlarında olduğu gibi bu alanda da terfiler liyakate dayalı değildi.
Sinop Deniz Muharebesi Öncesinde Yaşananlar
Tuna cephesinde gelebilecek ani bir Rus saldırısıyla İstanbul’un düşmesinden çekinen İngiltere ve Fransa 23 Ekim 1853 tarihinde donanmalarını Beykoz’da demirlemişlerdi. Koramiral Ferdinand Hamelin’in komutasındaki Fransız donanması üç kalyon, yedi kapak (bu da bir kalyon türüdür ancak daha az top taşır), üç brik ve üç vapurdan oluşuyordu. Koramiral Dundas’ın komutasındaki İngiliz filosunda ise iki kalyon, dört kapak ve on vapur (silahlı, yandan çarklı buharlı gemi) vardı. İstanbul’da bulunan bu deniz gücünün Rus Karadeniz Filosu’nu caydıracağı düşünülmekteydi.
Osmanlı donanması temel olarak dört gruba ayrılmıştı ve her grup farklı görevleri icra etmek üzere oluşturulmuştu. Bu noktada Sinop’ta Rus Karadeniz Filosu ile muharebeye tutuşacak grup Patrona (Tümamiral) Osman Paşa ve Riyale (Tuğamiral) Hüseyin Paşa komutasındaki dördüncü gruptu. Bu grubun aldığı emir 5 Kasım 1853’te Amasra’dan Sinop’a kadar olan kuzeybatı Anadolu sahillerinde seyretmek ve şayet bir Rus donanması ile karşılaşırlarsa zaferden kesin olarak emin oldukları takdirde saldırmaktan ibaretti. Bu tarihlerde üç kalyon, iki fırkateyn ve bir vapurdan oluşan bir Rus filosunun İstanbul’dan 120 mil uzakta, Anadolu’nun kuzeybatı sahillerinde seyrettiği rapor edilmişti. Bu haberi alan Mahmud Paşa, Osman Paşa’nın fırkateyn ve korvetlerden oluşan hafif filosunu takviye etmek maksadıyla bir fırkateyn daha yollama emri verdi. Adolphus Slade, Kapudan Paşa’ya mevzu bahis Rus donanmasının karşısına böyle bir güç ile çıkmanın tehlikesinden bahsetse de onu ikna edemedi.
Daha sonra Babıâli Karadeniz’e kalyon göndermeye karar verdi fakat Lord Stratford’un baskısı ile bundan vazgeçti. İngiliz ve Fransız yetkililer İstanbul’daki donanmalarına yeni gemiler katılana kadar Karadeniz’e bir Osmanlı donanmasının açılmasına karşıydılar. Bu noktada karşımıza bir soru çıktığını görmekteyiz. Şayet düşman filosu Osman Paşa’nın hafif filosundan daha güçlüyse neden kalyon gönderilmesine çeşitli bahanelerle karşı çıkılmıştır veya kalyon gönderilmesi istenmiyorsa neden Osman Paşa’nın aldığı emirler iptal edilerek yaşanması muhtemel bir felaketten kaçınılmamıştır? Bu tartışmalı bir konudur. Fakat Osman Paşa’nın komutasına kalyon verilmemesinin müttefik generallerin isteği doğrultusunda gerçekleştiğini kesin olarak söyleyebiliriz.
Doğu Karadeniz sahillerinde devriye gezerek bilgi toplamak ve isyancı Çerkeslere silah taşımakla görevli olan üçüncü grubu komuta eden Ferik Mustafa Paşa Kasım ayının ortalarında Sinop’ta kışı geçirmek için demirlemiş olan Osman Paşa’nın filotilasının durumunu gördü. Sinop’taki Osmanlı filosu yedi fırkateyn; Avnillah (Osman Paşa’nın 50 topu bulunan sancak gemisi), Nizamiye (Hüseyin Paşa’nın 64 topu bulunan ikinci sancak gemisi), Nesim-i Zafer (48 top), Fazlullah (48 top), Navek-i Bahri (42 top), Dimyat (42 top), ve Kaid-i Zafer (22 top) ile her birinde 22 top bulunan üç top bulunan üç korvet Necm-i Efşan, Fevz-i Mâbud ve Gül-i Sefid ve iki nakliye gemisinden oluşuyordu. Mustafa Paşa, Osman Paşa’nın komutasındaki hafif filonun bir Rus saldırısına açık olduğunu gördü fakat tedbir alacak zamanı olmadığı için Taif ve Ereğli isimli iki buharlı gemiyi Sinop’ta bırakarak 24 Kasım’da İstanbul’a ulaştı, Sinop’taki filonun saldırıya açık durumunu ve sahil bataryalarının yetersizliğini rapor etti.
Osmanlı tarafında genel vaziyet bu şekildeyken Rus tarafında denizcilik bakanı olan Knez Menşikov şimdi Kırım’daki bütün deniz ve kara birliklerinin komutanı olmuştu. Savaşın başında Rus Karadeniz filosu iki ayrı gruba bölünmüştü. Bu gruplar yetenekli iki subay olan Koramiral Vladimir Kornilov ve Koramiral Pavel Nahimov tarafından paylaşılmıştı. Nahimov Sinop’tan Sohum’a kadar olan doğu bölgesinde, Kornilov ise batıda seyrediyordu.
30 Kasım Sabahında Düşman Donanmaların Değerlendirilmesi
Osman Paşa 23 Kasım’dan beri üç kalyon, iki brik ve bir vapurdan oluşan Rus filosunun yakınlarda olduğunu tahmin ediyordu. Fakat denizcilerinin niteliğinin düşüklüğünden ötürü açık denizde üstün bir düşmana karşı savaşmaktan çekindiği için limanda düşmanı karşılamaya karar vermişti. Bu noktada ülkemizde “Sinop Baskını” olarak adlandırılan bu deniz muharebesinin, o gün yaşanan sisin yarattığı etki dışında “baskın” olarak niteleyebileceğimiz bir özelliğinin bulunmadığını görüyoruz. Osman Paşa’nın düşmanı limanda karşılama planını uygulamaya karar verdikten sonra, yeterli zamana sahip olmasına rağmen, gemilerin karaya bakan cephesindeki topları neden karaya çıkarıp batarya olarak yeniden konumlandırmadığını ise bilmiyoruz.
Reşid Paşa 29-30 Kasım’da İngiltere ve Fransa Büyükelçiliklerini, bir Rus filosunun Sinop, Amasra ve Bartın sularında seyretmekte olduğuna dair bilgilendirdi. Elçiler durumu amiralleriyle tartıştılar ve filolarının Karadeniz’e göndermemeye karar verdiler. Bu kararda sefer mevsiminin geçmiş olması etkili olmuştur.
Rus tarafında Amiral Nahimov, Sivastopol’dan takviye istedi, bunun üzerine Knez Menşikov ona Tuğamiral Novosilskiy’in komutasında üç kalyon ve iki fırkateynden oluşan bir başka filo daha yolladı. Bu takviye 27 Kasım’da Nahimov’un filosuna katıldı. Böylece Sinop deniz muharebesinin gerçekleşeceği 30 Kasım sabahı Nahimov’un komutası altında İmperatritsa Mariya (84 toplu sancak gemisi), Parij (120 toplu 2.sancak gemisi), Rostislav (84 top), Çeşma (84 top), Kagul ve Kulevçi fırkateynleri ve Odessa, Krım ve Hersones isimli üç vapur bulunuyordu.
Bu noktada Rus filosunun, Sinop’ta demirlemiş halde bulunan Osmanlı filosunun ve karada bulunan bataryaların -bu bataryalar filo kötü konumlandırıldığı için etkili atış yapamayacaktır- toplam top sayısından çok daha fazla topa sahip olduğu açıktır. Üstelik Osmanlı kuvvetlerinin elindeki toplar genellikle 14 ve 19 funt, en büyüğü ise 24 funtluk (yaklaşık 10 kilogramlık gülle atan) toplardan oluşuyorken, Rus filosunun toplarının çoğu 68 funtluk (yaklaşık 30 kilogramlık gülle atan) toplardan oluşuyordu. Öte yandan Rus filosunun gemilerinde toplam 38 adet Paixhans topu bulunuyordu, bu toplar başta Avrupa’da ortaya çıksa da Ruslar kendileri gelişmiş modellerini üreterek gemilerine entegre etmişti. Paixhans topları ihtiraklı mermiler kullanıyorlardı, geminin dış kaplamasını delen mermi iç kısımda patlayıp gemiyi alevler içinde bırakıyordu. Ülkemizde Sinop deniz muharebesinin sonuçları anlatılırken “donanma yakıldı” diye bir tabir kullanılmasının ana nedeni Paixhans toplarının yarattığı korkunç etkidir. Nitekim Sinop deniz muharebesi ahşap savaş gemilerinin sonunu getirecek süreci de hızlandırmıştır.
30 Kasım 1853: Savaş
30 Kasım 1853 günü Rus filosu, Osman Paşa’nın filosunun hilal şeklinde yatmakta olduğu koya iki koldan girdi. Daha önce o gün yaşanan sisten ötürü Rus filosunun uzak mesafelerden fark edilemediğini belirtmiştik. Güç dengesi açısından son derece üstün konumda olan Rus filosu, Osman Paşa’nın 900 metre uzağında demirledi ve teslim olması için çağrı yaptı. Osman Paşa bu çağrıyı reddetti fakat ilk ateş açan olmak istemedi. 42 topa sahip olan Navek-i Bahri ateş açmak için izin istedi fakat bu talep cevapsız kaldı. Hüseyin Paşa’nın bulunduğu 64 toplu ikinci sancak gemisi Nizamiye ilk ateşi açan gemi oldu ve diğer gemiler de ateş açmaya başladı. Böylece eşit olmayan güçler arasındaki bombardıman başlamış oldu. Bombardımanın başında Rus gemilerinin daha etkili atış yapmak için yeniden pozisyon alması gerekiyordu, bu manevralar sırasında pozisyon almış Osmanlı gemileri düşmana ciddi zarar verdiler, fakat Rus gemileri kısa sürede ideal pozisyonlarını aldılar. Rus gemileri bir kere pozisyon aldıktan sonra 68 funtluk topların ve Paixhans toplarının ihtiraklı mermilerinin yıkımı başladı. Muharebe yaklaşık 2 saat sürdü. Osman Paşa’nın filosundaki gemiler yakıldı ya da havaya uçuruldu. Rus bombardımanı o kadar şiddetliydi ki Osmanlı filosunun arkasında kalan Sinop bile harabeye dönmüştü. Rus filosu, Osmanlı filosunu ve bataryalarını imha ettikten sonra karaya çıkıp bildiri bırakmak istediğinde şehirde Avusturya konsolosu dahil olmak üzere hiç kimseyi bulamadı, herkes dağlara kaçmıştı.
30 Kasım günü Osman Paşa komutasındaki 7 fırkateyn, 3 korvet ve 2 buharlı gemi batırılmıştı. Müşavir Paşa (Adolphus Slade) yaklaşan felaketi anlamış Taif buharlı gemisiyle atış yaparak ve hız avantajını kullanarak savaş alanından kaçıp, 2 Aralık 1853 tarihinde İstanbul’a kara haberi getirmiştir. Müşavir Paşa’nın bu hareketi daha sonra kurulacak olan savaş mahkemesinde tartışılmış ancak bir sonuca varılamamıştı.
Sinop Deniz Muharebesinden Sonra Yaşananlar
Patrona Osman Paşa ayağından yaralanmış halde Ruslar tarafından esir alınmıştı, Hüseyin Paşa hayatını kaybetmişti. Navek-i Bahri’nin komutanı Ali Bey -karşılaştığı manzaraya daha fazla dayanamamış olması muhtemel- fırkateyni ile birlikte kendisini havaya uçurmuştu. Osmanlı kayıpları 1875 kişiyi bulurken Rus tarafının kaybı 1’i subay olmak üzere 33 ila 36 denizci arasında değerlendirilmektedir.
19.yüzyılın meşhur Ermeni kökenli Kırımlı Rus donanma ressamı İvan Ayvazovskiy, esir alınan ve Sivastopol’da tutulan Osman Paşa ve Adil Bey ile görüşmeye gitmiş ve orada kara kalemle resimlerini çizmişti.
Burada Ayvazovskiy ile Osman Paşa arasında geçen diyalog bütün bir savaşın genel karakteristiğini ortaya koymaktadır. Ayvazovskiy, Osman Paşa’ya Sinop’a neden kalyon getirmediğini sorar, Osman Paşa “Bizim gemicilerimiz ile ne götürsek yine aynı şey olurdu” cevabını verir. Muharebe sırasında ayağından yaralanan ve çektiği acıdan dolayı bayılan Osman Paşa (muhtemelen ayağına bombardıman sırasında parçalanan kaplamalardan kopan bir kıymık saplanmıştı) kendi askerleri tarafından soyulmuştu. Bu noktada Osman Paşa’nın komutasına verilen askerlerin yüzme bilmeyen, deniz tutması yaşayan, deneyimsiz ve yetersiz eğitimi olan Anadolu köylüsü Müslüman gençler olduğunu belirtmemiz gerekiyor.
Peki Babıâli bu felaket karşısında nasıl bir tepki göstermişti? Babıâli’ye rapor sunmaya giden Adolphus Slade’dan doğrudan bir alıntı yaparak kısa ve net bir özet aktaralım:
“Güzel minderlerle döşeli daireleri ve parlak kürklere bürünmüş zatıâlileri, Sinop’ta kıvranan yaralılarla dolu sahaş kahvehanelerin kasvetine güçlü bir tezat teşkil ederek tefekküre dalmışlardı. Acıklı hikâyeyi sanki hiç ilgileri yokmuş gibi dinliyorlar; muharebeden birkaç gün sonra Retribution’dan O’Reilly’in çizdiği Sinop Koyu’nun panoramik görünümüne telaş etmeksizin bakıyorlardı. Osmanlıların “nil admirari”sinden (duyarsızlık, tepkisizlik anlamında Latince bir terim)bihaber bir yabancı onların Çin sularındaki bir felaketin hikâyesini dinledikleri ve resmine baktıklarını zannederdi. Fakat Sinop paşasının kaçışısından bahsedilmesi üzerine eski Türk ruhundan bir kıvılcım çaktı. Paşanın hamisi olan Reşid Paşa onun davranışını mazur göstermeye teşebbüs ederek “Top mermilerinin önünde duracak değildi ya” diye çocukça bir yorum yaptı. Bunun üzerine Giritli Mustafa Paşa, Reşid Paşa’ya anlamlı ve tehdit dolu bir bakış fırlattı.”
Sinop’ta yaşanan felaket İstanbul’a kıyasla Avrupa’da büyük ses getirmişti. Özellikle İngiliz bürokrasisindeki savaş karşıtları, Rusya’nın Osmanlı’ya karşı saldırgan tutumuna hiddetlenen kamuoyunun baskısı ile etki alanlarını kaybetmişti. İngiltere’deki sermayedarlar da açık pazar konumundaki Osmanlı ile kurdukları ekonomik ilişkilerin Rusya tarafından sarsılmasını ya da ortadan kaldırılmasını kesinlikle istemiyorlardı. Fransa’da ise 3.Napoleon ile 1.Nikolay arasındaki problemler tarafları savaşa iten temel unsuru oluşturuyordu zira 1.Nikolay halk tarafından seçilmişlere saygı duymayan yapısı ile tanınıyordu. Sinop’ta yaşanan yenilgiden sonra İngiltere ve Fransa’nın savaşa dahil olma süreci bu nedenlerle büyük oranda hızlanmıştır.
Sinop Deniz Muharebesi öncesinde ve sonrasında yaşananlarla ilgili olarak başka birçok detay vardır. Bu detaylara örnek olarak Osmanlı donanmasının kaybını gidermek için alınması gereken yeni gemilerin ilk dış borçlanmaya neden olması gösterilebilir. Fakat bu yazı çerçevesinde olayın askeri yönüne ağırlık verdiğimiz için Kırım Savaşı’nın Tuna ve Kafkas cephelerinde yaşanan diğer olaylara ya da genel olarak savaşın sosyal, ekonomik ve siyasi sonuçlarına özellikle değinmedik.
Kaynaklar
- Saim Besbelli, Osmanlı-Rus ve Kırım Savaşı Deniz Harekâtı
- Bernard Lewis, Slade on Turkish Navy
- Sir Adolphus Slade, Müşavir Paşa’nın Kırım Harbi Anıları
- Candan Badem, Kırım Savaşı ve Osmanlılar
- İlber Ortaylı, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı