20. yüzyıl İspanyol tarihinin en önemli politik-askeri figürlerinden biri olan Francisco Franco, İspanyol İç Savaşı öncesinde yaşanan ideolojik çatışmalardan Soğuk Savaş’ın en sıcak dönemlerine değin tarih sahnesinde yer almış bir şahsiyettir. Politikaları, ekonomik hamleleri ve savaştaki tutumu günümüzde dahi sıkça dile getirilen tartışma konularındandır.
Falanjizmin en önemli uygulayıcısı ve İspanyolların “El Caudillo”su Franco, 4 Aralık 1892’de İspanya’nın eyaletlerinden biri olan Galiçya’nın Ferrol şehrinde doğdu. Doğumundan 13 gün sonra, ordunun himayesi altında olan San Francisco Kilisesi’nde vaftiz oldu. Franco, 6 nesildir denizcilikle uğraşan bir aileden geliyordu ve aile mensupları içerisinde Deniz Kuvvetleri’nde amiralliğe dahi yükselmiş üyeler vardı. Ailesine ilişkin bir ilginç bilgi de, Franco’nun en sevdiği kardeşlerinden biri olan Ramon’un daha sonrasında solcu eğilimlere sahip olması ve mason loncasına katılmasıdır.

Francisco Franco’nun babası agnostikti ve siyasette özgürlükçülüğü savunuyordu. Annesi ise aksine koyu Katolik ve sıkı bir monarşi destekçisiydi. Amerikalı tarihçi Stanley Panley’e göre babasının aileyi terk etmesi ve başka bir kadınla evlenmesi Franco’yu derinden sarsmış, dinsizliğe yönelik antipati oluşturmuştur. Bu da, siyasi yaşamına fazlasıyla yansımıştır.
En büyük hayali deniz subayı olmak olan Franco, İspanyol-Amerikan Deniz Savaşı’nda İspanyol donanmasının büyük bir kısmının yok olması sebebiyle hükümetin deniz kuvvetlerine subay yetiştirilmesini durdurması üzerine Kara Kuvvetleri’ne yazılmaya karar verdi. 1907 yılında Toledo Piyade Akademisi’ne katıldı. Akademik başarısıyla ön plana çıksa da boyunun kısalığı yüzünden fiziksel testlerde başarı sağlaması uzun sürdü. Temmuz 1910’da akademiden teğmen rütbesiyle mezun oldu. İlk görev yeri olan Fas’a gitti, burada Rif kabilesinin başlatmış olduğu bağımsızlık mücadelesini bastırma görevinde bulundu. İkinci Melillan Savaşı’ndaki başarıları dolayısıyla gözde subaylardan biri haline geldi. 1916 yılında girdiği bir çatışmada karaciğer ve bağırsak bölgesinden ölümcül yaralar aldı. Doktorların öldüğüne kesin gözüyle bakmalarına rağmen iyileşmesi, İspanya ile işbirliği halinde olan kabileler arasında Franco’nun “kutsanmış” olduğuna inanmalarına sebep oldu. Binbaşılığa terfi ettirilmesi ve İspanya’nın en prestijli madalyası olan Cruz Laureda de San Fernando verilmesi önerilse de, genç yaşından ötürü bu öneri reddedildi ve kendisine Birinci Sınıf Haç Madalyası takdim edildi.
Şubat 1917’de, 24 yaşındayken binbaşılığa yükseldi ve İspanya ordusu içerisindeki en genç binbaşı olma unvanına sahip oldu. 1917’den 1920’ye kadar İspanya’da görev yaptı ve sonrasında Jose Millan Astray’ın kurmuş olduğu yabancı lejyonuna dahil edildi. Lejyonun kurmaylarından biri olarak Afrika’ya gitti ve Rif Savaşı’nda görev aldı. İsyancıların hareketlerini başarılı bir şekilde bastırmasından dolayı lejyonun en önemli komutanlarından biri haline geldi. 22 Ekim 1923’te evlendi. 1925’te albaylığa terfi etti ve Rif Cumhuriyeti’nin denizden işgalini yönetti. Bu harekatın başarılı olması neticesinde ünü iyice pekişti ve 1926’da generalliğe yükseldi. Ordunun en genç generali oldu. 1928’de Zaragoza Askeri Akademisi’nin rektörlüğüne getirildi. Burada yetiştirdiği öğrenciler, daha sonrasında İspanyol İç Savaşı esnasında Franco’nun yanında savaşacaklardır.

12 Nisan 1931’de yapılan seçimlerde Cumhuriyetçiler, oyların çoğunluğunu alarak iktidara geldiler. Bunun üzerine Kral Alfonso monarşiyi feshetti ve ülkeyi terk etme kararı aldı, böylece İkinci İspanyol Cumhuriyeti kurulmuş oldu. Franco, cumhuriyetin meşruiyetini tanıyarak ilk başlarda yeni hükümete ılımlı davransa da, Savaş Bakanı Manuel Azana’nın Zaragoza Askeri Akademisi’ni kapatması üzerine hükümetle ihtilafa düşmeye başladı. Akademi kapatılırken yaptığı konuşma yüzünden kınama cezası aldı ve 6 ay boyunca pasif kaldı. Bu dönemde monarşi yanlısı dergilerde yazılar yazmaya başladı; sosyalistlere, masonlara ve Yahudilere yönelik sert yazılar kaleme aldı. 5 Şubat 1932’de Coruna’da görev alarak askeri kariyerine devam etti. Kralcı bir subay olan Jose Sanjurjo’nun askeri darbe girişimine katılmadı, hatta darbeyi eleştiren bir yazı dahi yazdı. 17 Şubat’ta Balear Adaları’na tayin edildi.
Ekim 1933’te yapılan seçimlerde merkez sağ partisi CEDA çoğunluğu elde etse de cumhurbaşkanı Alcala-Zamora tarafından hükümet kurma yetkisi verilmedi. Radikal Cumhuriyetçi Parti bu karardan dolayı seçimi kaybetmesine rağmen 1 yıl daha ülkeyi yönetti. Bir yıl süren baskılardan sonra hükümet CEDA’ya devredildi fakat bu karara tepki gösteren sosyalistler ayaklandı. Ülkenin birçok yerinde protestolar baş gösterdi ve ünlü Katalan siyasetçi Lluis Companys tarafından Katalan Devleti ilan edildi. 12 saatlik ömrü olan bu devlet, ayrılıkçı hareketlerin de fitilini ateşlemiş oldu. Protestolar esnasında Asturias’taki maden işçileri, yakınlardaki köyleri sosyalist eğilimli askerler ile birlikte ele geçirdiler ve köyde görev yapan din adamlarını infaz ettiler, üstelik 58 kilise yıkıldı. Bunların yaşandığı esnada Savaş Bakanlığı Yardımcılığı görevinde bulunan Francisco Franco, olaylara bizzat müdahil oldu. Cumhuriyetçi General Eduardo Lopez Ochoa’nın komuta ettiği isyancılar ile Franco’nun yönlendirdiği ordu arasında iki hafta süren çatışmalar neticesinde isyan bastırıldı.

Francisco Franco ile Eduardo Lopez Ochoa’nın karşı karşıya gelmesi, iç savaşı tetikleyen en önemli nedenlerden biridir. Nitekim Franco, gazete yazılarında Ochoa’yı Yahudi kuklası olarak itham etmiş, ikili arasındaki ilişkiler kopma eşiğine gelmiştir.
1935’in sonlarına doğru cumhurbaşkanı Alcala-Zamora’nın adının yolsuzluğa karışması nedeniyle sosyalistler parlamentoda büyük zarar gördü ve prestij kaybına uğradı. 16 Şubat 1936’da yapılan seçimlerde merkez sağ ittifakı sandıktan galip çıksa da sol tandanslı örgütler seçim sonuçlarını tanımadı. Uzlaşmaya varılabilmesi için ılımlı siyasetçi Manuel Azana başbakanlığa getirildi ve sağ-sol arasında uzlaşma sağlanmaya çalışıldı. Azana’nın hükümetine en sert eleştirilerden biri, cumhuriyet karşıtı Jose Calvo Sotelo tarafından geldi. Sotelo, mevcut hükümetin yetersiz kaldığını ve İspanya’nın askeri bir otokrasi ile yönetilmesi gerektiğini dile getiriyordu. Bu görüş, ordu mensupları arasında olumlu karşılandı. Bir dönem Franco’nun yanında görev alan Emilo Mola, Fas’ta komünizm karşıtı bir kampanya başlattı. Bu gelişmelerden rahatsız olan Azana, sağ görüşe yakın olduğu bilinen Franco’yu Kanarya Adaları’na sürgüne gönderdi. Kendisinin hedef tahtasında olduğunu anlayan Franco da Falanjizmin teorisyenlerinden biri olan Jose Antonio Primo de Rivera ile yakın ilişkiler içine girdi. 3 Mayıs 1936’da yapılacak olan seçimlerde açık olarak Rivera’ya destek verse de seçimler ülke içerisinde yaşanan krizler gerekçe gösterilerek iptal edildi. İlk kez Haziran 1936’da Franco, Mola ve Sanjurjo tarafından bir darbe girişimi planlandı. (Bu buluşmaya ithafen, ileriki dönemlerde Las Raices’teki bir bölgeye anıt dikilmiştir.) Darbe girişimi tarihi 18 Temmuz olarak belirlendi ve Franco, İngiliz pilot Cecil Bebb’in kullandığı sivil bir uçak ile Kanarya Adaları’ndan Fas’a götürüldü. 18 Temmuz sabahı Fas’tan bir bildiri okunarak darbe başlatıldı. Darbe başladıktan kısa bir süre sonra ülke topraklarının üçte biri milliyetçilerin kontrolü altına girdi. Hava ve karada üstünlük sağlayan cunta, deniz subaylarının çoğunun Cumhuriyetçi eğilime sahip olması nedeniyle donanmayı ikna edemedi. Ve böylece, İspanyol İç Savaşı başlamış oldu.

Savaşın başlamasının ardından Fas’taki 30.000 askerin komutasını üstlenen Franco’nun en büyük sorunu, bu askerleri Cebelitarık üzerinden İspanya’ya geçirememesiydi. Çünkü Cebelitarık Boğazı Cumhuriyetçilerin kontrolündeydi. Afrika’daki nüfuzu tam manasıyla sağlayabilmek adına 200 üst rütbeli subayı (kuzeni de dahil olmak üzere) infaz ettirdi. Cebelitarık için de Mussolini ve Hitler’den yardım istedi. Abwehr Başkanı Wilhem Canaris’in Hitler’i ikna etmesiyle 22 kişilik bir Alman savaş uçağı kafilesi, boğaza çok yakın olan Sevilla’ya yönelik hava taarruzu başlattı. 5 Ağustos’ta Alman desteği sayesinde hava üstünlüğünün sağlanmasıyla 2.000 kişilik bir konvoy boğazdan geçmeyi başardı. İspanya’nın güneyinde durum buyken, “Badajoz Kasabı” olarak bilinen Juan Yagüe’nin birlikleri ülkenin batısından Madrid’e doğru geniş çaplı bir harekat başlattı. 11 Ağustos’ta Merida’nın, 15 Ağustos’ta ise Badajoz’un alınmasıyla milliyetçiler iki şehri daha kontrol etmeyi başardılar. Buna ek olarak, Mussolini’nin 12.000 kişilik gönüllü askeri birliği Sevilla’ya ulaştı. Hitler ve Mussolini, 24 kişilik bir uçak filosunu da İspanya’ya göndererek Franco’nun elini epey güçlendirdi. Bu uçakların üzerindeki Luftwaffe ve Regio Aeronautica sembolleri silinmiş, yerine İspanyol Hava Kuvvetleri’nin amblemi çizilmiştir.
Cumhuriyetçilere ilk dış destek, 26 Eylül’de Stalin tarafından gönderildi. SSCB’nin hedefi, Madrid merkezli sosyalist bir hükümet kurmak olsa da milliyetçi güçlerin hızlı ilerleyişi bu hedefi sıkıntıya sokmuştur. Ayrıca Hitler 5 Kasım 1937’de, “Franco için yüzde yüzlük bir başarı istenmiyor.” diyerek savaşın uzatılmasına yönelik bir görüş de belirtmiştir.
Sovyetler’in desteği, aylar geçtikçe azalmıştır. Bunun sebebi, İspanya’daki sosyalistlerin kazanması halinde özgürlükçü solun Avrupa’ya yayılacağı ve bu durumun da Troçkizme olan rağbeti arttıracağına yönelik korkudur. Stalin de tıpkı Hitler gibi, herhangi bir tarafın kazanmasındansa savaşın uzamasını daha makul görmüştür.
Darbeyi planlayanlardan biri olan Jose Sanjurjo, 20 Temmuz 1936’da gerçekleşen bir uçak kazasında öldü. Bu olay sonrasında Emilo Mola ve Francisco Franco’nun komuta ettiği birliklerin sayısı çoğaldı. 21 Eylül’de Franco’nun başkomutan olmasına karar verildi. Ayriyeten milliyetçiler tarafından idare edilen şehirler için bir meclis kuruldu ve bu meclisin başkanlığına da Franco getirildi. 1 Ekim 1936’da Burgos’ta yapılan görüşmede, milliyetçi ordunun ve hükümetin liderinin Franco olduğu resmiyete döküldü. Bu karardan yaklaşık 1 yıl sonra darbenin bir diğer planlayıcısı olan Emilo Mola da uçak kazasında ölmüş, komuta tamamen Francisco Franco’ya kalmıştır.

İç savaşın sonlarına gelindiğinde, sadece Madrid ve yakınlardaki şehirler Cumhuriyetçilerin elinde kaldı. 27 Şubat 1939’da, İngiltere Başbakanı Chamberlain ve Fransa Devlet Başkanı Daladier Franco’yu tanıdı. 28 Mart 1939’da, şehir içindeki Franco yanlılarının da yardımıyla son kale olan Madrid de düştü. Akabinde Valencia şehri de teslim oldu. Son şehirlerin de teslim olmasıyla Franco, İspanya’daki savaşın bittiğini ilan etti. Savaş esnasında milliyetçilerin infaz ettiği kişi sayısının 100.000-200.000 arasında olduğu belirtilirken, Cumhuriyetçi safların 50.000-75.000 arasında insan öldürdüğü bildirilmektedir. Teslimiyetin ardından Fransa’ya kaçan Cumhuriyetçilerin bir kısmı İspanya’ya teslim edilmiş, bir kısmı ise düşük ücretli çalıştırılmak koşuluyla Fransa’da kalmıştır. Bir kısmı da ünlü şair Pablo Neruda’nın aracılığıyla Şili’ye götürülmüştür. Neruda bu olayı, “Hayatımda yaptığım en asil görevdi.” şeklinde tanımlamıştır.
İkinci Dünya Savaşı başladığı zaman Mihver devletleri İspanya’yı savaşa sokmak için girişimlerde bulunsa da Franco isteksiz yaklaşmıştır. Savaşa girmek istememesinin nedenleri arasında; İspanyol ordusunun böylesine bir savaşı kaldıramayacağı düşüncesi, Hitler’in Katolik mezhebine olan soğukluğu ve vaatlerin yetersizliği gösterilmiştir. Hitler de, Vichy Hükümeti ile ters düşmemek için İspanya’ya çok fazla toprak vaadinde bulunamamıştır. Hitler’in ısrarı, Mussolini’nin de araya girmesiyle, SSCB’ye karşı savaşılması koşuluyla “Mavi Tümen” ismi verilen gönüllü birlikler Almanlarla birlikte Doğu Cephesi’nde savaşmıştır. Bu tümen, Franco’nun savaş boyunca Mihver’e yaptığı nadir yardımlardan biridir. Ayriyeten Franco, Haziran 1940’da Hitler’e yolladığı bir mektupta savaşa girmeye hazır olduğunu fakat Cebelitarık, Fransız Kamerunu ve Fransız Fası’nın İspanya’ya verilmesini istediğini belirtmiş, Hitler bu talebi reddetmiştir.

İkinci Dünya Savaşı bittiğinde Franco rejimi, Mihver ile yapılan bütün görüşme ve yardımlaşmaların evraklarını yok etmeye yeltendi. Çünkü bu evraklarda, Franco’nun Heinrich Himmler’e 6.000 Yahudi’yi teslim ettiği belirtilirken, Cebelitarık’ın işgali üzerine de çeşitli planlar hazırlandığı yazılıydı. Ek olarak İspanya, savaş sırasında Milletler Cemiyeti’nin yönetiminde olan Tangier’i işgal etmiş, 1945’e kadar da çıkmamıştır. Otto Skorzeny, Leon Degrelle gibi Nazizm rejimi ile bağlantıları bulunan kişiler Almanya’nın kaybetmesinin ardından İspanya’ya kaçmıştır.
Francisco Franco’nun, Nazilerden kaçan Yahudilere vize ve geçiş imkanı verdiği görülse de, Soğuk Savaş boyunca İspanya’da yaşayan Yahudilerin halka açık dini törenler icra etmesine izin verilmedi. 1945’te yürürlüğe konan yasaya göre, sadece Katolikler rahatça vecibelerini yerine getirebiliyorlardı. 1967’ye kadar baskı altında tutulan Yahudiler, bu yıldan sonra partiye kayıtlı olmak şartıyla Katoliklerle aynı haklardan yararlanabildiler. 1978’de ise bütün inançlar tamamen rahat bırakıldı. Ayrıca Franco, Soğuk Savaş süresince İsrail Devleti’ni tanımayı reddetmiştir.
Franco yönetimindeki İspanya’da kadınlar çeşitli haklardan mahrum kalmışlardır. Rejim tarafından kadınlara biçilen en büyük görev annelikti ve kadınların akademisyen, yargıç ve üst düzey memur olmasına izin verilmiyordu. Banka hesapları dahi eşlerine ya da babalarına bağlı olmak zorundaydı.
İç savaş, İspanya ekonomisini tamamen yıktığından dolayı savaştan sonraki dönemlerde serbest piyasa belirli bir seviyenin altında tutulmuş, yatırımlar genellikle devlet eliyle yapılmıştır. Devlet eliyle yapılmasından dolayı ekonomi düşük bir istikrarda toparlanabildi. 1963’te alınan kararla serbest piyasa ekonomisine öncelik verildi ve “teknokrat” bir hükümet kuruldu. Akabinde, 1974’e kadar sürecek olan ve “İspanyol Mucizesi” adı verilen müthiş bir iktisadi kalkınma hareketi başladı. Bu sıçramadan sonra Batı Avrupa ülkelerinin ekonomik gücüne kısmen yaklaştı.
İkinci İspanya Cumhuriyeti döneminde konuşulması yasallaşan Baskça, Galiçya dili ve Katalanca Franco’nun idareyi devralmasıyla yasaklandı. Bu yasak, ancak 1970’larda kalkabilmiştir.

İspanya siyasi tarihine damga vurmuş, kritik dönemlerde ülkeyi yönetmiş ve sayısız savaşa katılmış olan “El Caudillo” Francisco Franco, 20 Kasım 1975’de hayata gözlerini yumdu. Cenazesine Şili Devlet Başkanı Augusto Pinochet ve Monako Prensi III. Rainier katıldı. ABD Başkanı Nixon, Franco için “Sadık bir arkadaş ve ABD’nin müttefikiydi.” demiştir.


KAYNAKLAR
- Preston, Paul. The Spanish Civil War
- “Pablo Neruda: The Poet’s Calling”
- Balfour, Sebastian (2002). Deadly Embrace: Morocco and the Road to the Spanish Civil War, Oxford University Press.
- https://www.history.com
- https://courses.lumenlearning.com
- https://www.britannica.com

Tarih, siyaset ve diplomasi konularıyla ilgileniyorum. Bu süreçte edindiğim bilgileri yazıya dökerek yayımlamaktayım. Lise öğrencisiyim.